Arzın Kucağına Yolculuk

Fani dünyadan bir gün göçer giderim,
Arzın kucağına döner,mutlu olurum.
Tutuşmakta olan yüreğim kavuşur,ulvi aşkına,
Mutlak olan sevgi ordadır onu bulurum,
Ardımda bırakırım,zahir'i hakikate giderim….

Ömür dediğin gelip geçecek elbet,
Lakin bir eser bırakmak lazım dünyada,
Eğiterek gençliğe vermeli hizmet,
Zerresi zayi olmaz,beklide olur bedeli cennet….

Sen arzın kucağına dönmek isterken,
Elinde tutanın ben olmalıyım.
Latife değil sevdiğim, inan sözlerim
Ardında kalan fani olmamalıyım.
Hislerim böyledir tüm kainat bilmeli,
Arzın kucağı,ikimize beraberce yuva olmalı
Tutuşmuşuz biz senin ile el ele, yıllar yılı,
Tuttum el bırakılmaz,bu sevda iki dünya sürmeli,
İkimiz ne mutluluklar yaşadık,dünyalık hali,
Niçin devam etmesin arz-ı alemde de bu sevgi…..

Selahattin Ölmez

Alim Dediğin

Kovulmadan önce Şeytan da,
Alimiydi Cennet'in.
Kabul etmedi insanın yaratılışını kibirinden,
Üstünlük tasladı isyan etti Rabbine.

Alim dediğin ilmiyle amel etmeli,
Dünyayı bir baştan bir başa
Nura boğsa da Edison gibi
İman etmedikçe Rabbine.Varmı kıymeti?

Alim dediğin uğraşmalı ilimle,
Sövmemeli milletinin dinine.
Yüzde doksandokuzu Müslüman ülke de,
Bozmamalı kafayı hurafe ile.

Alim dediğin aslını inkar etmemeli,
Benzememeli Çingeneye.
Bir elinde şampanya; Bir elinde sigara,
Bakmamalı tepeden; horlamamalı halkını.

Alim dediğin yol göstermeli yol,
Kalb gözü açık olmalı; Şeyh Edebalı gibi.
Görebilmeli öteleri görebilmeli,
Koskoca bir devletin temellerini atabilmeli.

Şeref Özen

Ağlayacaksın

Kader deyip te geçme
Senin hiç mi suçun,
Hiç mi günahın yok?
Bu aşkın bitişin de.

Ahımı aldın benim,
Günahımı çekeceksin
Ağlayacaksın,ağlayacaksın.
Dört mevsim ağlayacaksın
Dünya dar gelecek sana
Sığmayacaksın,sığmayacaksın.

Kadere boynum kıldan ince.
Kader kadar sen de suçlusun
Senin de günahın var
Bu aşkın bitişin de.

Ahımı aldın benim,
Günahımı çekeceksin
Ağlayacaksın,Ağlayacaksın.
Dört mevsim ağlayacaksın.
Dünya dar gelecek sana
Sığmayacaksın,sığmayacaksın.

Şeref Özen

Ya Leyla

Sevenlerin kalbinde çakan ilk şimşek gibi,
Akşamın gurup vakti, geliversen, ya Leyla
Şairin kalemini inleten gerçek gibi
Cemal-i mehtabınla gülüversen, ya Leyla...

Hayalinle,gerçeği zorladığım kulvarda
Gözlerimin içine bakıversen, ya Leyla
Yakamozlar oynarken, ağladığım sularda
Sevda pınarlarımdan akıversen, ya Leyla...

Hasretim yıllar yılı, bir ılık bakışına
Müjgan okun kalbime, salıversen ya Leyla
Gönlümü dolamışım, siyah zülfünün nakşına
Bir teliyle bağlayıp, asıversen ya Leyla...

Kaç seyyah geldi geçti, senin yanık şarkınla
Kaç bin aşık o çölde, hoş bir ümit , ya Leyla
Beni, sana çeviren bitmez derin aşkınla,
Hem Leyla'yım , hem Mecnun, bu Halit kim ya Leyla ?...

Ötüken Yayınları arasından çıkan, Aşk Yolcusu/Mevlana ve Mevlevilik isimli çalışmamda yer almaktadır.
Halit Özdüzen

Arayış

Matem tuttuk ,ağladık ah ettik yandık.
Ezildik,delindi bağrımızın köşesi,dağlandık,
Hakkın rahmetine kavuştuğun an
Mutluluğu seninle duyardık,bizi aydınlatırdın,
Evrende gözümüz,kulağımız,antenlerimizdin,
Tek varlığımız reis-i sülalemizdin sen.

Bilgi kaynağımızdın,bizlere örnek,umut ışığı,
İlkemiz olacak bundan sonra,çizdiğin çizgi.
Razıydık başımıza yıllarca taç etmeyi seni,
Seni,seninle dolu,o bütünleşmiş eseri.
Eremedin sen,emelindeki mutluluğa,
Ne de biz doyabildik sana,seninle yaşamaya.

Arayış içinde onu gönlüm,yarabbim,
Kim dolduracak ,içimdeki boşluğu benim.
Aldın onu yarabbim,yitirdik her duyguyu,
Yılların zor yetiştirdiği,büyük olguyu.
Artık toprak mı konuşacak yarabbim,
Artık toprak mı kuracak,
Ona bağladığımız,erişilmez dostluğu.
Şimdi ona toprak mı diyecek,yarabbim,
Çoban Mehmedim,Mehmet Birsen' im,
Ölmezleştirecek mi onu,verecek mi soluğu.

Nafile toprağın dili yok ki,
Arayışım boş,biliyorum,
Vermeyecek abisini Ölmeze geri…..

01,01,1983,Ceyhan

Selahattin Ölmez

Aralanan Kapı

Zorunlu istikametle,bir yola düştüm,
Düştüm de gidiyorum ne diyeyim ki.
Gözlerimin önünde hep seni gördüm,
İkimizi almışta yürüyor,gibiyim sanki…

Sana yoldaş mı desem,yolumun güneşi mi,
Hayretler içinde nereye gittiğimi bilemiyorum.
Kendimi mi götürüyorum bu yola, yoksa seni mi,
Yolculuk hangi zaman bitecek bilemiyorum..

Bedenimde var olan yerlerim hep ağrıyor,
Olsun yinede sen incinme bu yollar benim.
Sen yanımda olurken yollar kolay geliyor,
İncinse de bu yolda beden,sorulamaz ki neden..

Önümde yolar omzumda sanduka var benim,
Açılan kapıdan başka bir dünyaya gider gibiyim.
Orada neler var neler yok bunu nerden bileyim,
Bu kapıdan içeri sen girme arkadaşın,ben gireyim…

02,04,2005
Bir dost cenazesini ten

Selahattin Ölmez

Selam Sana Ya Muhammed Mustafa

Gelişini haber verdi Nebîler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.

İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.

Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü'l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf'a.

Ceddin İbrahim'in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.

Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.

Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf'a.

Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.

Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A'râfa.

Ahlâkın Kuran'dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!

Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.

Tasavvuf Yolcusundan,

Halit Özdüzen

Öncesi Gibi

Ilık bir gecenin ilk akşamında,
Oturdu karşıma, sustu öylece,
Bakışlarında heyecan, gözlerinde buğular,
Bir şeyler olacağının habercisiydi.
Sıcacık elleriyle tutunca ellerimi,
Gözlerinde sessiz sağanak başladı.
Ellerime düşen damlalar,
Tropikal yağmurları gibiydi.
Bir şeyler anlatmak istiyordu,
Heceler kitlendi dudaklarında,
Sustu kaldı öylece!
Heyecan doruktaydı..
Bakışlarımla sorgulamak istedim,
Daha da sıkı tutup ellerimi,
Kapattı gözlerini.
“Üzülme” dercesine,başını iki yana salladı!
Şaşkın, bakakaldım bir süre!

Kaç zaman geçti?
Hatta zaman geçti mi, durdu mu bilemiyorum!
Aralayıp ıslak kirpiklerini,
Mehtapta baygın bakışlarıyla, göz bebeklerimi okşadı.
O an, anlatılmaz fırtınalar koptu içimde,
Ateşler kapladı ürkek kalbimi,
Yandıkça yanmaya başladım…
Işığın kelebeğe yaptığı gibi,gözleriyle beni esir almıştı.
Kaçmak istiyordum ancak nereye,bilmek istiyordum ancak neyi?
Eriyip varlığım silindi benliğinden
O mu ben, yoksa ben mi o olmuştum?
Gençlik yıllarımda çokça güvendiğim aklımı aradım!
Olanı biteni sorgulasın diye,
Depremde ilk kaçan tavşanlar gibi…
Beni çoktan terk etmişti !

Başını koyup omuzlarıma, sarmaladı vücudumu kollarıyla,
Yangını daha da harlattı…
Tam konuşup, bir şeyler söylemek isterken,
Sahilde yanık sesli “Sus kalbim sus “nağmeleriyle,
Bir şarkıcı konuk oldu gizemli gecemize.
Sonrasını hatırlamıyorum!

Gözlerimi zaman ve mekanı belirsiz bir ülkede açtım.
Artık onsuz bile, onunlaydım.
Orada yasaklar, kıskançlıklar hatta dedikodular da yoktu…
Uzayda kayan yıldızlar gibiydik,varlıktan öte yokluğumuzla övünüyorduk.
Tek cevher kalmıştı yangın yerinde,
Ruhlarımızla birbirimizi arıyorduk.
Adem’le Havva’dan öncesi gibi…

Halit Özdüzen

Siz O’sunuz,

Siz O’sunuz,
Hep yağmurlu ve gizemli akşamlarda,
Serin meltemlerle gelen…
Sisler ormanı bu akşam, her akşamdan daha sessiz.
Yağmurda ıslanan kumrular, daha da sokuldu birbirine.
Zamanın sonsuzluğunda batarken,
gökkuşağı ve kuşlar serenat yaptılar güneşe.
Öyle bir an ki anlatılamaz !
Gözlerimi kapatıp o anı tekrar tekrar yaşamak istiyorum.

Şölen, gelişin müjdecisiydi.
Ben “Enfüs”te beklerken,
sen “Afak”ta geldin.
Kokun, o iklimden,
Gözlerin mahmur,
ellerin süt köpüğü, kar beyaz…
Özün madde ötesi bir hamurdan yoğrulmuş,
dokun mavera kumaşından.
Duruşun Lahuti…
Ya gülüşün,
güller açtırır, soğuk kış ortasında,
Öyle güller ki anlatılamaz..
Buzları eriten bakışınla,
beni mest ettin.
Dudaklardaki nağmeler, başka bir âleme çağırır gibi…
Ayaklarımda demir prangalar.
Dünyanın yükünü yüklemişim omuzlarıma,
atmak istiyorum atamıyorum…
Kalbimde volkanlar kaynıyor, patladı patlayacak;
Ateşler sardı ruhumu,
Âşık mı oldum, yoksa aşk beni de mi eritti potasında?
Ortada kül yok, duman yok.
yandıkça yanmak istiyorum…

Ellerimi uzatıp, ”al beni, götür kendi iklimine
varlıktan usandım ”
Demek geliyor içimden,
Dudaklarım kilitlenmiş, açamıyorum…
Yine de hal lisanıyla yakarıyorum:
“Lütfedilirse,
Eriyen benliğimle,
Rahmet deryasında yıkanıp,
Bal ve süt pınarlarından
Kana kana içmek istiyorum. “

Yetmez mi “Kef /Mağarası”nda yıllardır uyukladığım,
silkinip kalkmak,
ölüler diyarından,
diriler yurduna geçmek istiyorum…
Uzat ellerini ey sevgili…
Seninle ötelerin ötesi
Çok ötelere gelmek istiyorum.

Halit Özdüzen

Anneye Asker Mektubu

ANNEYE ASKER MEKTUBU

Karşımızda haydutlar,
Kurşun yağdırmakta, üstümüze kara bulutlar
Gabar dağlarında, tepelerin ardından.
Bir ben varım orada,bir de Bayrak
Ve yüreğime güç veren Allah
Bayrağım dalgalanmalı,semalarımızda,
Özgür olmalı bu toprak.
Özgürlük için sıktım kurşunu,
Vurdum haydutları,öldürdüm anne.

Ölüm korkutmuyordu beni,
Mezarıma yeterdi bayrağımın gölgesi,
Yeter ki duyulmasın bu güzide topraklarda,
Haydut ayaklarının,postal sesleri.
Allah'a sığındım yüreğim güçle doldu,
Vatan toprağı aşkına sıktım kurşunu,
Vurdum haydutları,öldürdüm anne.

Belki masum olanlar vardı,
Haydutların aralarında,
Çocuk sayılacak,13,15 yaşlarında
Ama bu toprağı bölmek vardı kafalarında.
Vicdanı bir tarafa bıraktım,
Dedim vatanımdır ön planda,
Acımadım hiç birine, sıktım kurşunu
Vurdum haydutları,öldürdüm anne.

Bu toprak bana,ya vatan ya da mezar olacak,
Bayrağım semalarda ilelebet dalgalanacak,
Ya da tabutumun üstüne yaygı olacak.
Bu toprağa esaret damgası asla vurulmayacak,
Dedim vatan aşkına sıktım kurşunu,
Vurdum haydutları,öldürdüm anne.

SELAHATTİN ÖLMEZ

Anne

Anne diye ağlarım,her insan gibi,
Canımı acıttığında yaşamın bütün halleri.
Ben ağlarken yanar seninde yüreğin bilirim,
Derdime derman olamadığın için üzülür,
Ezilirsin kendi dünyanda ve benim içidir
Dilerinden akıttığın sevgi dolu sözleri….

Her rüzgar esişinde saçlarımı okşar sanki ellerin,
Umut sözcükleri döker bana,sımsıcacık dillerin
Sanki bir dünya saklamaktadır içerisinde gözlerin
Seni hep bu halinle hayal eder,özlerim,
Ben gurbette çaresizce yatarken,
Yorganımı üstüme örtersin değil mi anne.

Sen çok uzaklardasın belki şu anda anne,
Zira hayalin yüreğimde yanımda içimde anne.
Omzuna yaslamışım başımı,okşuyorsun saçlarımı,
Gönül bağın var burada,sunuyorsun ilaçlarımı,
Başucumdasın almışsın ellerinin içine avuçlarımı,
Okşuyorsun beni sen,hayal olsan da anne…..

Her zaman en güzel anne benim annem oldu,
Hayallerimde de olsa.
Sen hayallerde bile bir gerçeksin anne,
Senin sevgin daima olmuştur yüreğimde,
Resmin duvarımda, sevgin yüreğimde,ellerin ellerimde,
Yeter ki sen sağlıklı bu bana yeter be anne…..

Ne yaptığın börekler,pastalar kekler,
Yetiştirdiğin bin bir türlü meyve, üzüm, çilekler,
Yoktan var eyleyip giydirdiğin giysiler,
Elinle pişirerek soframıza koyduğun taze çörekler,
Önemli değil,bana sen gereksin anne,
Senin için sağlıklı gelecekler…..
Anne diye seslenip nefesini dinlediğim geceler,
Hayallerimde değil,hep yanımda olmanı istediğim
Ellerinle,dillerinle,nefesinle dolu gerçek seneler……….

Selahattin Ölmez

Gel De Sussun

Dört kitabın her birin de Yaradan,
Yarattığı herşeyi sevmesini isterken kullarından.
Seni sevmemi suç,günah saydın,
Çektirmedik dert,çile bırakmadın.

Senin zalimliğin gülünkine,
Benim çaresizliğim bülbülünkine eş.
Mecnun`unkine benzettin sevdamı,
Ne olurdu benzeseydin sende Leyla`ya

Mevsimlerin peşine takılıp,
Geçip gitti yıllar; Bak !
Ne sen huzur buldun,ne de ben,
Bırak şu inadı; gel de sussun yürekteki ağlayış

Şeref Özen

Ey Rabbim !

Yaratmak sadece sana mahsus,
Her şey kudret elin de senin.
Ol deyince oluverir dilediğin,
Yarattığın her şey kusursuz senin.

Sen! Hükmedenler hükmedenisin,
Şanın her alem de yüce senin.
Arş senin,Kürs senin,
Övülmeye layık olan yalnız sensin.

Bütün hazineler,ilimler senin,
İsteyeni ilimle yüceltirsin.
Dilediğini zenginlikle imtihan edersin
İlmin ezelden her şeyi kuşatmış senin

Sen! Her yerdesin,her şeydesin,
Tüm Kainat tespihte seni her an.
Ne uyku tutar seni,ne yorgunluk duyarsın,
Zaman ve mekanların üstünde olan sensin.

İnanan da inanmayan da kulun senin,
Hiç kimsenin ibadetine ihtiyacın yok senin.
Her canı bedenine emanet verirsin,
Eninde sonunda dönülecek olan sensin.

Din gününün sahibi sensin,
Her hesabı kolayca görürsün.
Mazlumun ahını yer de bırakmazsın,
Zalimi zulmün de bir çığlıkta boğarsın.

Dört kitabın sahibi sensin,
Levhi Mahfuz'dan verdin hepsini.
Sevgilinin kalbine indirdin Kuran'ı Kerim'i
Müslümana emrindir yaşamak şeriat rejimini.

Senin gazabından sana sığınıyoruz,
Bizi koru, bizi gözet,bizi yalnız bırakma.
Son nefeste iman üzere canımızı kabzet,
Bizleri Mahşer de sevdiklerinle beraber haşret

Şeref Özen

Ey Koca Şair (Medeniyet Dediğin)

Bütün kaleleri yıkıldı vatanın,
Ne ahlak kaldı,ne de maneviyat.
Müslüman gibi yaşamak isteyenler
Alaya alınır oldu artık.Eyvah!

Sustu diller,gönüller uyudu.
Gerçekleri söylemesi gerekenler,
Mal,can korkusu yüzünden,
Dilsiz Şeytan'a döndü artık. Eyvah!

Bitmedi hayasız oyun bitmedi hala,
Kardeş,kardeşe düştü sinsi oyunlarla.
Baştacı oldu hainler,kol gezmekte ihanet.
Her yer de yalan dolan var artık.Eyvah!

Korkarım felaket çok yakın.
Nutku tutuldu,basireti bağlandı milletin,
Görmüyor doğruyu görmesi gerekenler.
Vatan sağolsun demiyenler var artık. Eyvah!

Ey! Koca Şair Nur İçinde Yat Sen.
Bilirim: Tırnağın olamam ben.
Lakin! Yüreğim yanar oldu çoktandır,
Yapılanlar zoruma gidiyor artık. Eyvah!

Vallahi tükürürsün yüzümüze; Kalksan mezarından.
Alıp arkana gelsen Çanakkale de yatan,
Binlerce kefensiz Mehmed'i
Yüzünüze bakacak yüzümüz kalmadı artık.Eyvah!

Şeref Özen

Güneşin Battığı Yerler

Güneşin battığı yerler tutuştu yine
Hasreti ateşledi seven kalpler de
Gözler yollara düştü yine son bir ümitle
Beklendi sevilenler gelmeyeceğini bile,bile

Sevenler gülmedi, hiç gülmeyecekte
Sevilenler değer bilmedi, hiç bilmeyecekte
Bu böyledir ezelden beri,böyle de sürecek
Sevilenler gelmeyecek hasretle beklense de

Şeref Özen

Ey Koca Şair (Asım'ın Nesli)

Haya sıyrıldı indi yüzlerden,
Ayaklar altında sürünür oldu.
Utanmak utanır hal de adından,
Ar damarları patladı; Rezillik dizboyu.

Genç kızlar yarıçıplak sokaklar da,
Göbeklerin de birer hızma.
Sorunca moda diyorlar moda,
Çırılçıplak gezecekler demek ki moda olsa.

Delikanlıların kulağın da küpeler,
Diyorlar ki Sultan Selim de takıyormuş.
Neden taktığını bilense yok.
Boşver ya! Moda diyorlar moda.

Deniz kenarların da rezaletler çıkmış ayyuka,
Bir ar yerleri kapalı; Bir de göğüslerin uçları.
Kadın malzeme olmuş her türlü reklama,
Reyting almazmış orası,burası açık olmazsa.

Hırsızlık,arsızlık diz boyundan yukarı da,
Meyhaneler,barlar dizilmiş sıra sıra.
Abdest'ten haberleri yok; Guslü zaten arama,
Sorarsan herkeste Kalbler tertemiz ak pak ya.

Ey Koca Şair ! Asım'ın nesli böyle değildi,
Çiğnetmedi onlar vatanı; Öl denince öldüler.
Hayalıydı onlar hayalı; Göğüsleri doluydu iman,
Şimdikiler Asım'ın nesline her fırsatta küfreder oldu

Şeref Özen

Canan Ali

Can Ali, canan Ali
Her derde derman Ali
İlimde umman Ali
Can sana kurban Ali.

Ay Ali, hilâl Ali
Güzel bir cemâl Ali
Edepte kemâl Ali
Can sana kurban Ali.

Şebboy Ali, gül Ali
Engin bir gönül Ali
Şakıyan bülbül Ali
Can sana kurban Ali.

Kemâlatta fert Ali
Varlıkta cömert Ali
Yiğitlikte mert Ali
Can sana kurban Ali.

Kevserde sâki Ali
İlimde bâki Ali
Yüzümün akı Ali
Can sana kurban Ali.

Şah Ali, sultan Ali
Zalime yaman Ali
Mazluma aman Ali
Can sana kurban Ali.

Resule kardaş Ali
Nebiye sırdaş Ali
Hızır'a yoldaş Ali
Can sana kurban Ali.

Din Ali, iman Ali
Aşk Ali, irfan Ali
Halid'e ferman Ali
Can sana kurban Ali.

Tasavvuf Yolcusundan,

Halit Özdüzen

Bura Adıyamandır

Pırıl, pırıl bir nehir
Her taraf sahra, mesir
Sultanlara ilk mehir
Eski bir antik şehir.
Bağlar baran barandır
Bura Adıyaman'dır.

Her yan petrol kulesi
Yörenin birincisi
Eski Kahta kalesi
İlk çağların incisi
Dağlar duman dumandır
Bura Adıyaman'dır.

Fokloründe davullar
Evlerinde avlular
Çiçeklerde arılar
Kirazı var, narı var
Yiğit harman harmandır
Bura Adıyaman'dır

Besni'de fıstık üzüm
Sucuklar düzüm, düzüm
Gölbaşı gurbet yüzüm
Sevenlere ilk sözüm
Sevda derde dermandır
Bura Adıyaman'dır.

Toprağına taşına
Güneşin doğuşuna
Göksu'nun akışına
Göllerinin başına
Gönlüm aman amandır
Bura Adıyaman'dır.

Arsemia Sümeysat
Gem vurulan o Fırat
Şirine yanan Ferhat
İlk çağlardan zuhurat
Tarih zaman zamandır
Bura Adıyaman'dır.

Çelikhan'ın balına
Yarimin halhalına
Omzundaki şalına
Basmasının alına
Sevdam dolam dolamdır
Bura Adıyaman'dır

Kummuhkent, Turuş-Urşu
Eski kent Asur Hoşşu
Eti, Sümere komşu
Güvercin haber kuşu
Sözüm ferman fermandır
Bura Adıyaman'dır

Gerger, Sincik cevizi
Tut'un incir, pekmezi
Havva ana çerezi
Türk, Kürt, Afşar, Çerkezi
Gören sana hayrandır
Bura Adıyaman'dır.

Kaç kraldan kalan yer
Her taşın yakut değer
Burcuna sancaklar ger
Sahipsiz günler geçer
Vadi leman, lemandır
Bura Adıyaman'dır

Halit Özdüzen

Ondandır...

Halit Özdüzen
Uzun süre körlerle ceviz oynadım (!)
Hep onlar kazandı nedense !...
Belli ki ben oyun kurmasını bilmiyordum !
Sonra çelik çomak ve körebe…
Ben ebe olurdum
Onu yakalanmak için(!)
Düşümde bile
Kimseyi ebelemeden uyanır,
Onu yakalamak için yeniden uyumak ister,
Uyuyamazdım.
Hep O’nunla olmayı hayal ettim
Fakat bir türlü olmadı.
Koşan her çocuğu yakalama isteğim
Ondandır.

Biraz büyüyünce
Dörtnala koşan iki beyaz at düşlerdim.
Gecenin tan karanlığında
Birinde o, birinde ben
Şafaklar boyu…
Atların yeleleri ve onun sarı saçları
Geceye meydan okurdu.

Güneşin ilk ışıkları gözlerinden yansıyarak
Güllerdeki çiy tanelerini
İnciye dönüştürürdü.
Dişleri zaten inciydi…
Beyaz gülleri sevdiğim
Ondandır.

Atını bulutlara doğru sürerdi.
Ardından yetişmek ister
Bir türlü yetişemezdim.
Ufukta kaybolurken,
Atıyla beraber buluta dönüşür,
Oradan gülümserdi…
Bütün gülüşleri sevdiğim
Ondandır.

Yılarca onun yağmurlarıyla ıslandım.
Bazen inci dişlerini doluya, kara dönüştürüp yollardı,
İliklerime kadar donar,
aldırmazdım.
Onu hep beyazlar içinde düşledim
Beyaz bir güvercin ve kuğu gibi…
Şimdi nerede bir beyaz görsem onu hatırlıyorum…
Aklımın hep bulutlarda gezdiği
Ondandır.

Halit Özdüzen

Anadolu Kadını

Onlar erinin evinde,dilinde avrat,
Bahçesinde bağında,yazıda ırgat.
Dar günde de iyi günde de,varlıkta hastalıkta,
Çocukların üstüne gere daim kol kanat…..
Onlar ekmek pişirir,
Onlar türlü işler devşirir,
Onlar alın teri döker emek verir, ömür tüketir,
Onlarda bilinmeyen bir sabır,bilinmeyen azimler vardır.

Onlar aş yapar,ekmek pişirir,
Onlar,kimi tandırda kimi fırında kimi tavada,
Olmadı gözleri hiçbir zaman havada.
Onlar emek, veriyor,
Onlar emek kokuyor,ekmek kokuyor,
Onlar gönüllerde ne dünyalar kuruyor…

Onlarda deryalar gibi yürekler var,
Onlarda sevgi sunarlar,merhameti ahlak sayarlar
Onlar insanların tümüne,bacı gibi,kardaş gibi,ana gibi bakarlar…

Onlar yün eğirir kirmen,kirmen,
Davar peşinde koşar aman demeden,
Konuğunu bırakmaz asla sofrasından,yemek vermeden,
Diline,dinine rengine bakıp insan seçmeden…

Evlat diye doğurduğu,her yavruyu yüreğine basıyor,
Hiç birini diğerinden ayırt etmiyor,
Abı-hayat pınarından sütler veriyor,
Yokluğu zor demek ki evladın,
Taşı bile bebek yapıp beliyor.
Ömür denen şeyi çile gibi çekiyor,
Onlar bu vatana,sırım gibi vatansever evlat veriyor,
Anadolu,Anadolu,Anadolu benim yurdu diye söylüyor….

Selahattin Ölmez

Analar Kutsaldır

Ana yüreği derya gibidir,eza,cefa dinlemez,
Besler büyütür evlatlarını,hiç karşılık beklemez.
Evlatları dururken kendisine,seyri safa istemez
Yüreğindeki sevgi,umman gibidir asla tükenmez….

Yuvasında mutluluğu arar,başka bir şey istemez,
Dertlerini yüreğine gömer,kimselere söylemez.
Yedirip,içirmeden yavrusuna,kendi asla yiyemez,
Yüreğindeki sevgi umman gibidir,asla tükenmez….

Yuvası çok kutsaldır,değeri her şeylerin üstünde,
İffeti hazinedir,göz dikenin panter gibi yürür üstüne,
İncitici söz bilmez,söz söylemez doğru sözün üstüne,
Yüreğindeki sevgi umman gibidir,dostlarının yüzüne…

Hanenin yükünü taşır omuzlarında,hiç aman demez,
O varken yuvasına haksız kazanç,haram giremez,
Cennet kendi ayakları altındadır,hak ettiğin söylemez,
Yüreğindeki sevgi umman gibidir asla tükenmez……

Anam yüce varlıktır,onun gibi yar hiçbir yerde olamaz,
Yüreği muhabbet doludur,tuttuğu eli asla bırakmaz,
Sevgi yağmuru yağdırır sağanak,sağanak,kimseleri ayırtmaz
Yüreğindeki sevgi umman gibidir,asla tükenmez….,

08,MAYIS,2005

Selahattin Ölmez

Ben Doğuyum

Ben doğuyum,
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum;
Gökteki güneşten başka.
Gökteki Güneş,
Yıldız sayılır, onların parlaklığında.

Ademin çocuklarına beşikler verdim,
Nuh'a gemi, ormanlarımdan.
Musa'ya Asa,
İsa'ya Kâse
Muhammed'e minber verdiğim gibi.
Havva'nın ninnisi söylenir, ovalarımda.
Dağlarımda Davud'un avazı,
Tur'da Musa'nın sayhası,
Bilâl'in çınlayan ezanı gibi,

Ben doğuyum, hem Orta Doğu,
Ne medeniyetler, doğurdum, gerçek medinelerde
Ne şehirler kurdum.
Babil'den,Ninova'dan Kudüs'ten sonra.
Ne Krallar yükseltip alçaltım,
Karun,Nemrut, Firavundan başka.

Yollarımda Peygamberlerin ayak izleri var,
Şu İbrahim'in Mezopotamya'da,
Oradaki, Nasara'lı İsa'nın
Ya Muhammed'in izleri,
Mekke'den Medine'ye kadar.

Ben doğuyum,
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum,
Gökteki güneşten başka,
Konfüçyüs, Zerdüşt, Buda,
Fikir adamıydılar, dava adamıydılar.
Sonra Aristo, Platon
Greec'i, Roma'yı kurdular.
Farabi,,İbni Rüşt, İbni Sina
Doğudan aldıkları ışıkla,
Batıyı aydınlatıp,
Dante'yi ve Nietzsche'yi çıkardılar.

Sonra soyguncular, talancılar geldi
Bendeki işbirlikçilerle,
Barbarlar, mülkümü yağmaladılar.
Romalılar ve başka barbarlar,
Ser verdim sır vermedim.
Ürettiğim bütün zenginlikleri çaldılar;
Altın mücevher, petrol ne varsa,
Her şeyimi aldılar, ruhumdan başka.
Götürüp apartman, gökdelen kurdular,
Ama ruhsuz, ama taş,beton, demir yığınları,
İnsanları hapsetmek için " çağdaşzındanlar.
Adına şehir dediler, şehir görmemişler.
Şehir, Semerkant'tı Buharaydı, Bağdat'tı.
Çevresi bağlar, bahçeler
Adam gibi adamların yaşadığı yer.

Ben doğuyum,
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum
Gökteki güneşten başka,
Öyle parlak öyle parlaktılar,
Güneş yıldız kalırdı onların ışıklarında.
Nur yüzlü Havariler.
Daha binlerce veli, aziz ve azizeler
Hallac,Yesevi, Arabi, Mevlana, Yunus'lar

O hikayesini dinlediğiniz,
Küllerinden yeniden doğan.
Zümrüdü Anka kuşu
Benim Kaf dağımda yaşar.
Ben ölümsüzlük iksiri içtim,
Ben de Cebrail nefesi var.
İnanmazsanız Semur'a sorun,
Bilir, o nefes neye yarar.

Yeni güneşlere gebeyim,
Doğurup, çalamadıkları ruhumu vereceğim.
Ali'ler,Selahaddin'ler,Alpaslan'lar
Meryem'ler, Rabia'lar.
Eski günlerdeki gibi,
Bir doğurdum, bir doğurdum mu!
O zaman bendeki keyfi görün,
Nasılda kınalar yakacağım ellerime,
Tüm gelinlerimin kınasından parlak,
Yılanlar,çıyanlar kaçacak delik arayacak.

Halit Özdüzen

Aşkın Sırrı

Ademe secde ettinse, uzak değil yakındasın
Mürşide biat ettinse, elestünün farkındasın

Nuh nebiyi düşündünse, tufan görmüş ummandasın
Ehl-i Beyte yüz sürdünse, sultan ile sultandasın

Nefis putunu kırdınsa, İbrahim'le divandasın
Benlik arından geçtinse, İsmail'le kurbandasın

Sabır yolunu seçtinse, Yusuf ile zindandasın
Eyüp sırrını bildinse, her dertliye dermandasın

Kendi Tur'una çıktınsa, Musa ile Sina'dasın
Ali'ye turab oldunsa, Fatime'yle Mina'dasın

Davut'a sapan oldunsa, Filistin'de devrandasın
Gerçeğe agâh oldunsa, İsa ile seyrandasın

Ahmediyeti çözdünse,aşk denilen fermandasın
Ebül Ervah'ı gördünse, Muhammed'le Kuran dasın

Tehvid nurunu bildinse, Lâ'da değil İlla'dasın
Sırrın o aşka halidse, Allah ile Allah'tasın

Tasavvuf Yolcusundan,

Halit Özdüzen

Aşkın Adıdır Hüseyin

Aşkın adıdır Hüseyin,
Lezzet tadıdır Hüseyin
Bilmeyenler Araf´tadır
Arif tacıdır Hüseyin

Muhammed gülü Hüseyin
Gülün bülbülü Hüseyin
Seni sevmeyen gönülü
Bilirim ölü Hüseyin

İlmin yoludur Hüseyin
Ali oğludur Hüseyin
Aşk ile özü doludur,
Aşkın nurudur Hüseyin

Fatime nuru Hüseyin
İsrafil suru Hüseyin
İslamın büyük gururu
Ümmet şuuru Hüseyin

Ba'nın noktası Hüseyin
İlmin sakası Hüseyin
Kerbela'nın matem yası
Yiğitler hası Hüseyin

Dinin fettahı Hüseyin
Derdin felahı Hüseyin
Ol şehitler şehinşahı
Derviş semahı Hüseyin

Talibe rehber Hüseyin
Allah'tan eser Hüseyin
İki cihandaki Kevser
Halid'e önder Hüseyin

Tasavvuf Yolcusundan,

Halit Özdüzen

Abdulkadir Geylani

Muhammed neslinden, Şah-ı Veliden,
Gonca Hüseyin'den, gül Fadime'den,
Zarif ve inceden, nurdan bir beden,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Abidler içinde bir Abdulkadir.

Hasan-el Basri'nin irfan yolundan,
Bağdatlı Cüneyd'in aşkın kolundan,
İrem bağlarının eşsiz balından,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Aşıklar içinde şir Abdulkadir.

Kırklar, Yedilerin sultanı sensin,
Gavslar meclisinin imamı sensin,
İlim deryasının ummânı sensin,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Arifler içinde mir Abdulkadir.

Erenler bezminde dergâh kurulur,
Tüm veliler divanında bulunur,
Hama erlerinden yolun sorulur,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Lütfunla rüyama gir Abdulkadir.

Tasavvuf Yolcusundan

Halit Özdüzen

Bir Dostun Ardından

Bir akşam sessizce gideceğin belliydi…
Şebboylar açtığında dönmeyeceğin de…
Sevenlerin vardı caddeler boyu,
Bu adam kim diyenlerin de!
Ne sevenlerinle övündün,
Ne de kızdın, taşlayanlara,
Bildiğin yoldan yürüyerek
Adam gibi yaşayıp,
Adam gibi ayrıldın aramızdan.
Ama bir başka bulvarda yine seninleyiz (!)

Şimdi köşendeki küçük masa ve sandalye mahzun.
Kimsenin yüzü gülmüyor, o eski çay ocağında…
İnsanlar fısıltıyla konuşuyorlar, hatıranı incitmemek için.
Birkaç garip, yolunu bekliyor hiç gitmemişsin gibi…
Bir çay, belki de simit ısmarlarsın diye…
Bir ümit, bir ışıktın onların dünyasına,
Yine de oralardan el salla, hatta arada bir uğra olmaz mı?

Giderken alkış istemiyordun,
Tekbir ve çiçeklerle uğurlandın,
Şimdi birileri seni mezarlıkta sanıyor!
Güya sen ölüsün, onlar “diri” ya (!)
Ölüler diyarına yine helva pişiriyorlar,
Ama kendileri yemek için,
Olsun bir, iki yoksul da nasipleniyor ya…
Mezarlık önlerinde hazır Ya-Sin’ler satıyorlar.
Birileri alsın da ölmüş atasına göndersin diye!
Sahi sen helvayı da sevmezdin, din tüccarlarını da.
Yine de gül, geç olur mu onlara?
Yoksa mezar taşını çalarlar, kimse Fatiha okumasın diye!

Bırak, hüzünlü geceler artık yetim kalsın,
Sen diriler yurdunda ebedi dostlarınlasın!

Halit Özdüzen

Ah Benim Yüreciğim

Geceler,
Kederlerimin,solgun yansıması…….
Karanlık dünyalarda,kara ölümlerin aynası
Biçare insanların,çaresizliklerinin ,
Artması çoğalması,
Yorgunların daha da yorulması,
Üşümesi ve hatta donması,
Ve en kötüsü yalnızlığın olması.
Her gece yüreğimde büyüyen hüznümle,
Sustukça,çoğalıyor yalnızlığım.
Geceler niçin böyle kabus oluyor bana,
Ah benim yüreciğim

Geceler;
Gelirken, getirseniz ya, bana da mutluluğun,
Taze müjdelerini,
Düşürsene havaya,suya,toprağa olduğu gibi,
Bana da,yüreğime de cemrelerini.
Isıtsana gönlümün havalarını,
Yaksana yüreğimin topraklarını,
Akıtsana sular seller gibi ,dostların dillerinden
Sımsıcak sözlerini,
Yüreğimde hissetmeliyim cemrelerini…

Bu size son seslenişim olacak beklide,
Her akşam yüreğimde büyüyen hüznümle
Sustukça çoğalıyor yalnızlığım,
Ne tatlı bir söz duyuyor kulağım,
Dost insanlara da bir o kadar uzağım,
Bir yalnızlık türküsü tutturmuş,ah ediyor yüreğim.
Böylesine kabustur gecelerim.
Cemrelerin sana da düşmesidir dileğim,
Ah benim yüreciğim…..


Selahattin Ölmez

Sultanım

Gözlerim kapansa, gönlüm uyanır
Gecem Sen, günüm Sen, her anım Sensin
Aklıma ne düşse, Senle boyanır
Zikrim Sen, fikrim Sen, irfanım Sensin
Sahibim, hünkârım, sultanım Sensin

Her nereye dönsem, orda Sen varsın
Yüreğimde daim yanansın, narsın
Canımdan özge dost, hasretsin, yarsın
Yüzüm Sen, yönüm Sen, imanım Sensin
Sahibim, hünkârım, sultanım Sensin

Sana sığınırım, Seni bilenim
Her daim kulunum, sadık kölenim
Ben Sende doğmuşum, Sende ölenim
Gönül tufanımda limanım Sensin
Sahibim, hünkârım, sultanım Sensin

Zannımla yıllarca tapınageldim
İbrahim’i duydum, yapına geldim
Boynum kıldan ince, kapına geldim
Sübhan’sın haneme mihmanım sensin
Sahibim, hünkârım, sultanım Sensin

Dört kitabın özü, beyanısın Sen
Her şeyin gizlisi, ayanısın sen
An be an zatının, devranısın Sen
Emarem, delilim, bürhanım Sensin
Sahibim, hünkârım, sultanım Sensin

Mesafe Cehennem, Senle arama
Cennetim, son vermek benle harama
Duam ise derman, gönül yarama
Tespihim, feryadım, figanım Sensin
Sahibim, hünkârım, sultanım Sensin

Talibi, örtünü kaldırma sakın
İhramın altından, âleme bakın
Nefsin batın ise, vuslat çok yakın
Bismi Allah, Rahim, Rahmanım Sensin
Sahibim, hünkârım, sultanım Sensin

İhsan Ertem

Sustum...!

Sustum...!

Resimli Manalı Sözler

Resimli Manalı Sözler

Aşk Yolcusu

Bir hazan mevsimi aniden gelip,
Gönlümde nevbahar estirdin güzel.
Manalı bakışla aklımı çelip,
Sevda potasında erittin güzel.

Razıydım dalımda tek bir goncaya
Öbek, öbek güller açtırdın güzel.
Sönmüş küllerini saçıp havaya,
Gönül volkanımı harlattın güzel.

Sen bende saklısın,ya ben nerdeyim?
Beni benden alıp, götürdün güzel.
Ebedi aydınlık, bir beldedeyim.
Gecemi gündüze döndürdün güzel

Şimdi ne tarafa baksam ordasın.
Her şey senden bana bir cilve güzel.
Bülbülde,güldesin; alda, mordasın,
Halid'i yaktığın kordasın güzel.

Halit Özdüzen

Selam Sana Ya Muhammed Mustafa

Gelişini haber verdi Nebîler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.

İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.

Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü'l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf'a.

Ceddin İbrahim'in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.

Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.

Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf'a.

Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.

Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A'râfa.

Ahlâkın Kuran'dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!

Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.

Tasavvuf Yolcusundan

Halit Özdüzen

Resulullah S.A.V Den Nakledilen

Resulullah S.A.V Den Nakledilen

Elim Sen Oldun

Ne zaman helali hakkı unutsam
Güzele uzanan elim Sen oldun
Ne zaman öfkeye doğru yüz tutsam
Yılanı çıkaran dilim Sen oldun

Aslında bilirdim bu dünya fani
Sırtlayıp götürmek isterdim hani
Gönül gözüm soldu kör oldum ani
Yolumu ışıtan velim Sen oldun

Bir çıkmaza girsem kapansa önüm
Sorup öğrenmeye set olsa ünüm
Gönlüm uyanmasa kış olsa günüm
Baharı estiren yelim Sen oldun

Çöl hikayeleri aklımı örttü
Seraptan seraba burnumu sürttü
Ne kimse uyardı ne kimse dürttü
Gerçeğe gark eden selim Sen oldun

Gayrıyat yok artik sensin hazımda
İki kere iki birsin yazımda
Kütükten oyulmuş kuru sazımda
Gönüller hoş eden telim Sen oldun

Talibi'ye kimsin dıye sorulsa
Biziz der hal ile, dili lal olsa
Suya yaradılan kabım kum dolsa
Arıtıp dolduran ilim Sen oldun

İhsan Ertem

Medine'ye Varamadım

Medineye varamadım
Gül kokusun alamadım
Muhammed'e (ASM) doyamadım
Yaralıyam yaralıyam

Kabenin örtüsü kara
Açtı yüreğimde yara
Bulunmadı derdime çare
Yaralıyam yaralıyam

Hacerül esvedin taşı
Akıttı gözümden yaşı
Bulunmaz resülün eşi
Yaralıyam yaralıyam

Erkan Mutlu

Okulda

İlim bahçesinde irfan gülleri
Büyük küçük dereceğiz okulda
Götürmeye bu ülkeyi ileri
Bir gayret ki; vereceğiz okulda

Nazmı ilahide ilk ayet oku
Hikmeti sebebi acaba ne ki?
“Bilenle bilmeyen bir olmaz” deki
İdrakine varacağız okulda

Cahil insan uzak görür yakını
Kazıyalım cehaletin kökünü
Bu ülkede kin nefretin ekini
Yeşertmeden yolacağız okulda

Kan ile yoğrulmuş aziz ülkenin
Kaderini ilme,fene dökelim
Temelimiz olan altı ilkenin
Üzerinde duracağız okulda

Kültür tarih töre yaşasın deyi
Öğretelim arı duru Türkçeyi
Cehalet denilen kör kelepçeyi
İlimle biz kıracağız okulda

Müspet fenden yana tuttuk safımız
Bilim olur sohbetimiz lafımız
Yoksulluk cehalet tek hedefimiz
On ikiden vuracağız okulda

Guruluyuz Keban ile gap ile
Harp bitmiştir süngü ile top ile
Mücadele şimdi mürekkep ile
Neticeye varacağız okulda

İlme karşı bıçak bilerler diye
Ali der sanmayın yılarlar diye
Devletimiz nasıl ilerler diye
Kafamızı yoracağız okulda

Ali İhsan Gürbüz

Bu Nasıl Müslümanlık Böyle

Bu nasıl Müslümanlık böyle,
Sesiniz kısılmış; herşeye razı gibisiniz.
Ona sus! Buna sus!
Neye konuşacaksınız siz.
Düşmüşsünüz post kavgasına.
Siz iyi Müslümansınız,
Yok! Biz sizden daha iyi Müslümanız,
Kavgasındasınız yıllardır.
Bir o kapıdasınız; bir bu kapı da.
Söyleyin neyi çözdünüz bu güne kadar?
Şimdi yolculuk nereye?
Nereye gidiyoruz beyler nereye?
Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak ,
Buyurmuş yüce peygamber.
İçlerinden yalnızca birisi,
Cennet'e girecek demiş.
Alemlerin efendisi.
Söylermisiniz! Siz! Biz!
Yetmişüç fırkanın hangisindeyiz acaba?

Şeref Özen

İslami Uyarı Paylaşımlar

İslami Uyarı Paylaşımlar

Kurtuluş Destanı

Malazgirt’le otağ kurup kalınca
Coğrafyayı vatan yaptı bu millet
Düşman sürüleri yurda dolunca
Silahı, süngüyü kaptı bu millet.

Çıkınca çığrından, her şey rotadan
Yemedi işgali bizdeki vicdan
Eli kınalanmış sorsan kaç fidan
Vatanına kurban etti bu millet

Hedef olan Türk’e her türlü ölüm
Akıl almaz şiddet, insafsız zulüm
Kadın, çocuk, yaşlı, binlerce mazlum
Hunharca yakıldı tüttü bu millet

Kağnılarla top taşıyan kadınlar
Kundağıyla karlı yollar adımlar
Yeter ki mermiler ıslanmasınlar
Önce cephaneyi örttü bu millet

Bu yurda düşmanlar konmasın diye
Al bayrak gönderden inmesin diye
İLAHİ ezanın dinmesin diye
Kanını toprağa kattı bu millet

Haçlı zihniyeti çatlak sesini
Duyan ermeni’nin gör hatasını
Sevr denilen hayal, haritasını
Süngüyle kazıyıp yırttı bu millet

Kalleşler vurunca Türkü ü sırtından
Kazım Paşa yürü dedi ardımdan
Emperyal güçleri Türk diyarından
Destanlar yazarak attı bu millet

Kin kusan hainler yurt sevdasına
Kendine gelemez bir dahasına
Namus davasına, can pahasına
Sancağı başında tuttu bu millet

Türk teki imanda ince bir mana
Gül atar kendine mezar kazana
İnsancıl bir tavır insandan yana
Ezelden bu fikri güttü bu millet

Ermeni'nin Rus un aynı niyeti
Yıllarca verdiler bu eziyeti
İstiklal denilen tatlı şerbeti
Rabbim fırsat verdi, tattı bu millet.

Ali İhsan Gürbüz

Köycü

Şenkaya aşkıyla yanıp tutuşan
Çalışan, çırpınan arıydı KÖYCÜ
Cehaletle ömrü boyu vuruşan
İlahi hikmetin sırrıydı KÖYCÜ

Abide şahsiyet bambaşka lider
Sanata, kültüre hep teşvik eder
Hanesini mektep edecek kadar
Gerçekten gönül eriydi KÖYCÜ

Cephede komutan, tarlada rençper
İncele araştır, tam bir münevver
Ediptir, yazardır, her şeyden evvel
Vatan sevgisiyle doluydu KÖYCÜ

Gazetesi, panayırı, piyesi
İnsanını aydınlatmak gayesi
Bir parlak zekâydı tek sermayesi
Fukara halkının varıydı KÖYCÜ

Her türlü zorluğa, direnip duran
Hem pazar, hem parti cemiyet kuran
Şenkaya halkına müspet yön veren
Fazilet sahibi biriydi KÖYCÜ

Tembelliktir fakirliğin anası
Çalışmaktır derdi yalnız çaresi
İlim ocağının yanan çırası
Ebedi sönmeyen koruydu KÖYCÜ

Köhne söze aldırmazdı geçerdi
İşin erbabını bulup seçerdi
Sayesinde şuur mantık yeşerdi
İrfan güneşinin nuruydu KÖYCÜ

Okut oğlun kızın vazgeç inattan
Haberi olmalı medeniyetten
Silkinip uyanın dedi gafletten
Dirilişin sanki suruydu KOYCÜ

Fikirleri alınılmaz pahada
Kılavuzdu halka her bir sahada
Dumlupınar derler ondan daha da
Berrak, pırıl pırıl duruydu KÖYCÜ

Bilmelisin ilim farzdır her kula
Oku yaz, spor yap, ağaç dik sula
Bu yönü gösteren emin pusula
Halkının feneri farıydı KÖYCÜ

Ali İhsan Gürbüz

Koca Seyit

Cenkte bayraklaşıp candan söylenen
Bir Seyit anlatılır, bizde bir Seyit.
Hikmet Huda’nındır bilir inanan
Kolay anlatılmaz, sözde bir Seyit.

Katıldı savaşa o genç çağında,
Bir vatan aşkıydı, yanan bağrında
Bütün bir milletin öz dimağında,
Kazılmış yaşıyor, izde bir Seyit.

Bir sırdır çözemez ilim de fen de
Cevabı saklıdır, sağlam imanda
Topu namlusuna sürdüğü anda,
Zaferi görmüştü, gezde bir Seyit.

Şimşekti gürleyen Seyit’ in sesi
Boğazı doldurdu, düşman kellesi
Hedefi vurunca, topun güllesi
O günden beridir, gözde bir Seyit.

Tükenen umudu var etti o gün
Meydanı düşmana dar etti o gün
Bütün gönüllerde yer etti o gün
Milli benlikteki, hazda bir Seyit.

Akıl çözemiyor, ince noktayı
Neydi kaldıran ki üç yüz okkayı
Savaşa konulan bu son noktayı
Seyretti siperden tozda bir Seyit.

Bilirsen tarihin sana öğüttür.
Ceddin kahramandır, neslin yiğittir.
İspatı Havran’da Koca Seyit’tir.
Maya Türk mayası, özde bir Seyit.

Bu cihanda yoktur, Türk yurdu gibi
Yüksek yaylaların bozkurdu gibi,
Tek başına koca bir ordu gibi
Bulunmaz emsali, yüzde bir Seyit.

Ali İhsan Gürbüz

Filistinde Zulüm Var

Gazze’den çıkan feryat gök kubbeyi titretti
Bu zulüme nedense beşeriyet susuyor
Asrın süper güçleri burda yamyam türetti
Bu yamyam Müslüman’a adeta kin kusuyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Ürdün Mısır Suriye bunlar kimin ülkesi?
Görünüşte Müslüman! Kopuk zincir halkası
Filistin’ in dünyada yalnız Türk’müş arkası
Uygarım diyen batı şimdi neden pusuyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Ölen çocuk olsa da öldüren kınanmıyor
Birleşmiş milletlerce çıkar yol denenmiyor
Dava din davasıdır Müslüman inanmıyor
İran uzak durarak işi baştan asıyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Yürekler koparıyor körpelerin fizahı
Vicdan lazım görmeye yapılmıyor izahı
Müslümanlar bu kadar güçten yoksun mu sahi?
Pakistan Endonezya hep sesini kısıyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Arapların petrolü kurumuyor, bitmiyor
Gözünü hırs bürümüş, fikir bile gütmüyor
Din kardeşi perişan yardım dahi etmiyor
Siyonizm Gazze de masum insan kesiyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Rab’den emir gelerek bu göreve çağrılsa
Sultan yavuz ne olur bir yerinden doğrulsa
Azıtan Yahudiler kumlar gibi savrulsa
Ağlayan bu çocuklar yarama tuz basıyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Daha dün Irak ile savaşıldı mesnetsiz
Telafer kan gölüne döndürüldü sebepsiz
Hedef bu gün Filistin süren vahşet edepsiz
Hilalin diyarında zulmün yeli esiyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

İnsanlık iflas etmiş dünyaca görülmüyor
İslam’ın tevhit ruhu yinemi dirilmiyor
İmdat diyen kardeşe el bile verilmiyor
Filistinli çaresiz elbet bize küsüyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Kudüs matem içinde Hayfa hasta yıllardır
Osmanlının ardından İslam yasta yıllardır
İslamın düşmanları bu heveste yıllardır
Dökülen mazlum kanı yerküreyi sarsıyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Akrep kadar zehirli sırtlan gibi yabani
Bu domuz sürüsünün Amerika çobanı
Bir neşter vurmak gerek azdırmadan çıbanı
Mübarek topraklarda Şimon pazı kasıyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor

Dün üzengi öpenler şimdi sırt dönüyorlar
Gazze de Karabağ da meydan boş sanıyorlar
Lübnan zaten menzilde Türkü mü sınıyorlar?
Gazze de ki kıyamet Türkistan’a yansıyor
Müslüman’ım diyenler hala neden susuyor?

Ali İhsan Gürbüz

Erzurum Destanı

Görülmüş şey değil cengin böylesi
Tarihte kenara konmaz Erzurum
Türkün siperisin Türkün kalesi
Al bayrak burcundan inmez Erzurum

Ata senden aldı desteği senden
Kurtuluş başladı yurtta her yönden
Gayret bizden amma yardım Süphan dan
Şüphe yok ateşle yanmaz Erzurum

Uzanan gecenin söktüğü tan sen
Dadaşın nabzında her an atan sen
Ezel vatan sensin ebed vatan sen
Ocağında korun sönmez Erzurum

Ahmet muhtar paşam kılıcın kuşan
Bizlerdik koç gibi dalıp dövüşen
Düşmanı öğle bir ettik perişan
Adını bir daha anmaz Erzurum

Destandı yazılan tabyada dünkü
Erzurum vatandı namustu çünkü
Bunu bütün dünya böyle bilsin ki
Küçük lokma değil yenmez Erzurum

Bir başka edayla dalgalan hilâl
Şehitler kanını ettiler helal
Kavlimiz ya ölüm ya da istiklâl
Verdiği bu sözden dönmez Erzurum

Dadaşın düşmandan yoktur korkusu
Cenk kokar hem barı hem de türküsü
Palandökenlerden ezan yankısı
Dünya var oldukça dinmez Erzurum

Palandöken duman palandöken kar
Uğrunda can vermiş nice şehit var
Dumlu dan su değil hürriyet akar
Ne kadar içsede kanmaz Erzurum.

Ali İhsan Gürbü

Çağrı

Bir çağrım var bütün Türk ulusuna!
Milli bir şuura girmemiz lazım.
Arzu ettiğimiz Türk ülküsüne
Tez elden erişip, ermemiz lazım.

Hüsran vardır ayrışmanın sonunda
Yer alalım kardeşliğin yanında.
İnanarak güçlü birlik yolunda
Yılmadan bir gayret vermemiz lazım.

Yaşıyoruz gelecekten umutla
Türk’ten Türk’e başka dost yok unutma!
Düşmanları kahrederek bu yurtta
Sevgi çiçekleri dermemiz lazım.

Yardım gönderirken dün kralına
Şimdi uyar olduk biz kuralına
Neden muhtaç olduk el dolarına
Bunu kendimize sormamız lazım.

Sürerken çok yerde vahşet ve açlık
Hükmeden sefalet her türlü güçlük
Kimde var bizdeki kaynak ve gençlik
Yeter!...Gücümüzü görmemiz lazım.

Merhamet, hoşgörü Türk töresinde
Kan vardır batının sermayesinde.
Bir hamle yaparak Türk dünyasında
Lider konumuna girmemiz lazım

Her madenin kıymetini bilerek
Yurtta işlenerek işletilecek
Dünyada parmakla gösterilecek
Güçlü Türkiye’ yi kurmamız lazım

Durmayalım yerimizde çakılıp
Çalışalım miskinlikten kurtulup
Borç alan değil, borç veren olup
Bu makûs talihi kırmamız lazım

Emin ol kimseler olamaz rakip
Bizler Kemalizm’i edersek takip
Mustafa Kemalin gözüyle bakıp
Gerçeği o gözle görmemiz lazım

Aydınlık Türkiye, bu ise niyet
İlimle bezenmek gerçek hürriyet
Aziz cumhuriyet ona emanet
Gençlik üzerinde durmamız lazım

Uyanalım bu gaflete dalmadan
Yad el uzanıpta gülü yolmadan
Bu bahçenin karanfili solmadan
Biz bizi sıkıca sarmamız lazım.

Ey milletim! Bu gerçeği görerek
Kalkınmaya kafamızı yorarak
Eğitim, sanata önem vererek
Yüksek hedeflere varmamız lazım

Ali İhsan Gürbüz

Hikmet Aynası

Boşuna bakma o aynalara!
Sendeki güzeli yansıtamazlar.
Gözlerime, göz bebeklerime bak,
Güzelliklerini oraya kilitledim.
Şimdi ağlamaktan korkuyorum,
Ağlarsam, yaşlarla boşalacaklar.

İnanma o aynalara!
Dün de yalanlar söylediler, bugün de;
Yarın da söyleyecekler…
Aldattılar seni, hep aldatacaklar.
Güzelsin, güzelsin dediklerinde,
Çirkinsin, çirkinsin teranelerinde.
Hep yalan söylediler.
Onlar güzelden, çirkinden ne anlar!
Anlasaydı, çatlardı taş kalpli aynalar…

Geçip-giden, eriyip-biten,
Hiç güzel mi olurmuş?
Bunlar boş sözler ancak.
Hangi ayna yansıtır güzelliğini,
Kalbimin ateşi kadar.
Yangının ne olduğunu bilir mi?
Hicran ateşine yanmayan aynalar!

Gönlüme bak…
Gizemli bir ayna göstereceğim.
Dükkânlarda satılmayan,
Servetlerle alınmayan,
Aynacı Ustalarının yapamadığı bir ayna,
Tüm aynalardan parlak.
Maskeden, riyadan, makyajdan uzak.
Yalanı -dolanı olmayan,
Saf- duru bir ayna,
Ruhunun bütün güzelliklerini yansıtacak,
Seni özde arayan, o aynada bulacak…

Halit Özdüzen

Evvel Zaman İçinde

Evvel zaman içinde, zaman havan içinde,
Zamanı öğütmüşler,tarih duman içinde,
Masallarda aç yokmuş;herkesin karnı tokmuş.
Lafla karınlar doymuş; dipsiz ambar içinde.

Bir varmış, bir yokmuşla,
Hayallerle, düşlerle,
Biraz renklensin diye, masal böyle başlarmış…
Deve tellal olur da ,pire berber olmaz mı ?
Lafla tıraş edermiş, sinekler kaysın diye.

Ninemin beşiğini sallamadım desem de,
Kimse bana inanmaz, duyanlar çok kızardı.
Kabrini kollamaya mezarlığa gittim de,
Namı , şanı yanında taşları da kayıptı.
Belli ki bir yoksulla, onu da paylaşmıştı.
Masallar başka, başka;
Gerçekler çok başkaydı !
Yerine servi dikip, rüzgarlara adadım…

O günün sonrasında,
Olur olmaz her yerde,
Gökten düşen üç elmadan birini;
Ve masalların mutlu bitişini sorguladım.
Masalcının tek başına ,
Bir elmayı alışını da…
Diğer iki elmayı
Size, bize
Koca ülkeye
Bölüştüremedim!
“ O’nun hissesine bir elma düşer mi ?” dedim.
“Aldırma, alt tarafı masal ” deyip,
Üst tarafını geçiştirdiler.

Çocuklukta o masallarla uyudum !
Koskoca adamlardan,
Şimdi yeni masallar dinliyorum.
Ninemin servilerinden uzun…
Rüzgarda beşik gibi sallanıyorlar…

Halit Özdüzen

Dört Büyük Gavsullah

Bağdat'tadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, tez açılır perdesi,
Ah Geylâni, Geylâni can Geylâni, Geylâni
lemlerin sultanı Abdulkadir Geylâni

Nurânidir nurâni Abdulkadir Geylâni
lemlerin sultanı Abdulkadir Geylâni

Basra'dadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, arşa çıkar nefesi,
Ah Rufâi, Rufâi can Rufâi, Rufâi
riflerin sultanı Seyd Ahmed-el Rufâi

Nurânidir nurâni Seyd Ahmed-el Rufâi
riflerin sultanı Seyd Ahmed-el Rufâi

Tanta'dadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, çabuk olur meyvesi,
Ah Bedevi, Bedevi can Bedevi, Bedevi
şıkların serveri Seyd Ahmed-el Bedevi

Nurânidir nurâni Seyd Ahmed-el Bedevi
şıkların serveri Seyd Ahmed-el Bedevi

Dusuk'tadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, nurla dolar kafesi,
Ah Dusuki, Dusuki can Dusuki, Dusuki
şıkların mâşuki Seyd İbrahim Dusuki

Nurânidir nurâni Seyd İbrahim Dusuki
şıkların mâşuki Seyd İbrahim Dusuki

Tasavvuf Yolcusundan,

Halit Özdüzen

Kışlaya Bahar Geldi mi?

(Murtaza´ya)

Kışlaya bahar geldi mi?
Bahar şu dağların ardında,
Sesini duyabiliyor musun?
Baharın sesi olur mu deme !
Sesi de olur, kokusu da,
Ben nefesini bile duyuyorum ılık ılık.
Sabrınla çiçekler açacak dağlarda,
Sevginle kokuları yükselecek ovalarca,
Bazen, baharı bekleyeceksin şafaklarda,
Bazen de bahar seni bekleyecek,
Sonunda bahar olacaksın ebedi şafaklarda.

Halit Özdüzen

Bir Hatıradır 23 Nisan

23 Nisan Türk Tarihine
Geçen yiğitlerin hatırasıdır
Egemenlik halka verilsin diye
Taşan Sakarya’nın hatırasıdır.

Bir destan ki şuurlardan silinmez
Bir millet ki ölür amma eğilmez
Vatan bir bütündür asla bölünmez
Diyen kahramanın hatırasıdır.

Dinle dadaşını seyret efeni
Görmemiştir tarih ayak öpeni
Dumlupınar’larda sevr’e kefeni
Biçen yiğitlerin hatırasıdır.

Türk var mı vatana imdada koşmaz?
İstiklali için kükreyip taşmaz
Manda himaye mi? Bize yakışmaz
Beyan edenlerin hatırasıdır.

Doksan beş yıl önce baksalar yaşan
Bin can feda olur bir çakıl taşan
Sırtında kundakla harbe ulaşan
Coşan anaların hatırasıdır.

Egemenlik bizim kalktık ayağa
Artık ne padişah ne bey ne ağa
Hürriyet için kara toprağa
Düşen şuhedanın hatırasıdır.

Şehitlerde görvdeydi bak inan
Sarsılır mı çelikleşmiş pak iman
Adı şanlı halkı mümin Müslüman
Yüce bir milletin hatırasıdır.

Ey evlat kendin bil tarihe bakta
Parlayan güneşti atan ufukta
Asırlarca baş dik dimdik ayakta
Duran bir selvinin hatırasıdır.

Çınlayan bir seksi kulaklarımda
Vatan sağ olsun der dileklerinde
Hain emelleri kursaklarında
Koyan yüreklerin hatırasıdır.

Ali der egemen millettir ancak
Titresin kainat uyansın toprak
Emperyalizme milletçe bayrak
Açan bir nesilin hatırasıdır.

Ali İhsan Gürbüz

Askere Mektup

Askerlik yiğide vatan borcudur.
O ulvi manayı bilmeden olmaz.
Tuttuğun o nöbet yüksek mercidir
Saati saniyen dolmadan olmaz

Yirmi yıldır biliyorsun olanı
Düşünme zamanı değil sılanı
Çizilmek istenen kahpe planı
Süngünle kazıyıp silmeden olmaz

Türk olan Kürşat’tır bu senin çağda
Senden umut bekler ölüde, sağda
Bulup hainleri ovada dağda
Başını yediye bölmeden olmaz

Bu ordu şaşmadı hiç rotasından
İlhamını aldı hep atasından
O şer üçgenine tam ortasından
Vurup dağıtmadan dilmeden olmaz

Erler Alperen'dir ulu Yavuz dur
Kahpeler ezelden sinsi kuduzdur.
Şanlı komutanlar tek kılavuzdur
Çıyanın membaın bulmadan olmaz

Sensin Alparslan’ın şahin torunu
Koy ortaya şimdi bütün varını
Yurdunda türeyen kin mantarını
Kökünden koparıp yolmadan olmaz

Bu ateşi bütün dünya körükler
Senelerdir yandı nice yürekler.
Kundakta babasız kalan bebekler
Ağlayan analar gülmeden olmaz

Düşmanına elem korku salansın
Mazluma kol kanat gerende sensin
Bu yurtta al bayrak hep dalgalansın
Vatanına huzur gelmeden olmaz

Uğurladık seni bu niyet için
Vatan, namus,bayrak bu millet için
Tereddüt etmeden haysiyet için
Canını bahşedip ölmeden olmaz

Anlaşılan şudur sonuçta Ali
Oynanan senaryo düşman hayali
Dalıp hainleri bir kurt misali
Hesabı binmisli sormadan olmaz

Ali İhsan Gürbüz
X