Ilık bir gecenin ilk akşamında,
Oturdu karşıma, sustu öylece,
Bakışlarında heyecan, gözlerinde buğular,
Bir şeyler olacağının habercisiydi.
Sıcacık elleriyle tutunca ellerimi,
Gözlerinde sessiz sağanak başladı.
Ellerime düşen damlalar,
Tropikal yağmurları gibiydi.
Bir şeyler anlatmak istiyordu,
Heceler kitlendi dudaklarında,
Sustu kaldı öylece!
Heyecan doruktaydı..
Bakışlarımla sorgulamak istedim,
Daha da sıkı tutup ellerimi,
Kapattı gözlerini.
“Üzülme” dercesine,başını iki yana salladı!
Şaşkın, bakakaldım bir süre!
Kaç zaman geçti?
Hatta zaman geçti mi, durdu mu bilemiyorum!
Aralayıp ıslak kirpiklerini,
Mehtapta baygın bakışlarıyla, göz bebeklerimi okşadı.
O an, anlatılmaz fırtınalar koptu içimde,
Ateşler kapladı ürkek kalbimi,
Yandıkça yanmaya başladım…
Işığın kelebeğe yaptığı gibi,gözleriyle beni esir almıştı.
Kaçmak istiyordum ancak nereye,bilmek istiyordum ancak neyi?
Eriyip varlığım silindi benliğinden
O mu ben, yoksa ben mi o olmuştum?
Gençlik yıllarımda çokça güvendiğim aklımı aradım!
Olanı biteni sorgulasın diye,
Depremde ilk kaçan tavşanlar gibi…
Beni çoktan terk etmişti !
Başını koyup omuzlarıma, sarmaladı vücudumu kollarıyla,
Yangını daha da harlattı…
Tam konuşup, bir şeyler söylemek isterken,
Sahilde yanık sesli “Sus kalbim sus “nağmeleriyle,
Bir şarkıcı konuk oldu gizemli gecemize.
Sonrasını hatırlamıyorum!
Gözlerimi zaman ve mekanı belirsiz bir ülkede açtım.
Artık onsuz bile, onunlaydım.
Orada yasaklar, kıskançlıklar hatta dedikodular da yoktu…
Uzayda kayan yıldızlar gibiydik,varlıktan öte yokluğumuzla övünüyorduk.
Tek cevher kalmıştı yangın yerinde,
Ruhlarımızla birbirimizi arıyorduk.
Adem’le Havva’dan öncesi gibi…
Halit Özdüzen