Sevenlerin kalbinde çakan ilk şimşek gibi,
Akşamın gurup vakti, geliversen, ya Leyla
Şairin kalemini inleten gerçek gibi
Cemal-i mehtabınla gülüversen, ya Leyla...
Hayalinle,gerçeği zorladığım kulvarda
Gözlerimin içine bakıversen, ya Leyla
Yakamozlar oynarken, ağladığım sularda
Sevda pınarlarımdan akıversen, ya Leyla...
Hasretim yıllar yılı, bir ılık bakışına
Müjgan okun kalbime, salıversen ya Leyla
Gönlümü dolamışım, siyah zülfünün nakşına
Bir teliyle bağlayıp, asıversen ya Leyla...
Kaç seyyah geldi geçti, senin yanık şarkınla
Kaç bin aşık o çölde, hoş bir ümit , ya Leyla
Beni, sana çeviren bitmez derin aşkınla,
Hem Leyla'yım , hem Mecnun, bu Halit kim ya Leyla ?...
Ötüken Yayınları arasından çıkan, Aşk Yolcusu/Mevlana ve Mevlevilik isimli çalışmamda yer almaktadır.
Halit Özdüzen
Halit Özdüzen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halit Özdüzen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Selam Sana Ya Muhammed Mustafa
Gelişini haber verdi Nebîler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.
İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.
Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü'l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf'a.
Ceddin İbrahim'in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.
Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.
Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf'a.
Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.
Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A'râfa.
Ahlâkın Kuran'dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!
Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.
İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.
Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü'l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf'a.
Ceddin İbrahim'in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.
Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.
Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf'a.
Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.
Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A'râfa.
Ahlâkın Kuran'dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!
Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Öncesi Gibi
Ilık bir gecenin ilk akşamında,
Oturdu karşıma, sustu öylece,
Bakışlarında heyecan, gözlerinde buğular,
Bir şeyler olacağının habercisiydi.
Sıcacık elleriyle tutunca ellerimi,
Gözlerinde sessiz sağanak başladı.
Ellerime düşen damlalar,
Tropikal yağmurları gibiydi.
Bir şeyler anlatmak istiyordu,
Heceler kitlendi dudaklarında,
Sustu kaldı öylece!
Heyecan doruktaydı..
Bakışlarımla sorgulamak istedim,
Daha da sıkı tutup ellerimi,
Kapattı gözlerini.
“Üzülme” dercesine,başını iki yana salladı!
Şaşkın, bakakaldım bir süre!
Kaç zaman geçti?
Hatta zaman geçti mi, durdu mu bilemiyorum!
Aralayıp ıslak kirpiklerini,
Mehtapta baygın bakışlarıyla, göz bebeklerimi okşadı.
O an, anlatılmaz fırtınalar koptu içimde,
Ateşler kapladı ürkek kalbimi,
Yandıkça yanmaya başladım…
Işığın kelebeğe yaptığı gibi,gözleriyle beni esir almıştı.
Kaçmak istiyordum ancak nereye,bilmek istiyordum ancak neyi?
Eriyip varlığım silindi benliğinden
O mu ben, yoksa ben mi o olmuştum?
Gençlik yıllarımda çokça güvendiğim aklımı aradım!
Olanı biteni sorgulasın diye,
Depremde ilk kaçan tavşanlar gibi…
Beni çoktan terk etmişti !
Başını koyup omuzlarıma, sarmaladı vücudumu kollarıyla,
Yangını daha da harlattı…
Tam konuşup, bir şeyler söylemek isterken,
Sahilde yanık sesli “Sus kalbim sus “nağmeleriyle,
Bir şarkıcı konuk oldu gizemli gecemize.
Sonrasını hatırlamıyorum!
Gözlerimi zaman ve mekanı belirsiz bir ülkede açtım.
Artık onsuz bile, onunlaydım.
Orada yasaklar, kıskançlıklar hatta dedikodular da yoktu…
Uzayda kayan yıldızlar gibiydik,varlıktan öte yokluğumuzla övünüyorduk.
Tek cevher kalmıştı yangın yerinde,
Ruhlarımızla birbirimizi arıyorduk.
Adem’le Havva’dan öncesi gibi…
Halit Özdüzen
Oturdu karşıma, sustu öylece,
Bakışlarında heyecan, gözlerinde buğular,
Bir şeyler olacağının habercisiydi.
Sıcacık elleriyle tutunca ellerimi,
Gözlerinde sessiz sağanak başladı.
Ellerime düşen damlalar,
Tropikal yağmurları gibiydi.
Bir şeyler anlatmak istiyordu,
Heceler kitlendi dudaklarında,
Sustu kaldı öylece!
Heyecan doruktaydı..
Bakışlarımla sorgulamak istedim,
Daha da sıkı tutup ellerimi,
Kapattı gözlerini.
“Üzülme” dercesine,başını iki yana salladı!
Şaşkın, bakakaldım bir süre!
Kaç zaman geçti?
Hatta zaman geçti mi, durdu mu bilemiyorum!
Aralayıp ıslak kirpiklerini,
Mehtapta baygın bakışlarıyla, göz bebeklerimi okşadı.
O an, anlatılmaz fırtınalar koptu içimde,
Ateşler kapladı ürkek kalbimi,
Yandıkça yanmaya başladım…
Işığın kelebeğe yaptığı gibi,gözleriyle beni esir almıştı.
Kaçmak istiyordum ancak nereye,bilmek istiyordum ancak neyi?
Eriyip varlığım silindi benliğinden
O mu ben, yoksa ben mi o olmuştum?
Gençlik yıllarımda çokça güvendiğim aklımı aradım!
Olanı biteni sorgulasın diye,
Depremde ilk kaçan tavşanlar gibi…
Beni çoktan terk etmişti !
Başını koyup omuzlarıma, sarmaladı vücudumu kollarıyla,
Yangını daha da harlattı…
Tam konuşup, bir şeyler söylemek isterken,
Sahilde yanık sesli “Sus kalbim sus “nağmeleriyle,
Bir şarkıcı konuk oldu gizemli gecemize.
Sonrasını hatırlamıyorum!
Gözlerimi zaman ve mekanı belirsiz bir ülkede açtım.
Artık onsuz bile, onunlaydım.
Orada yasaklar, kıskançlıklar hatta dedikodular da yoktu…
Uzayda kayan yıldızlar gibiydik,varlıktan öte yokluğumuzla övünüyorduk.
Tek cevher kalmıştı yangın yerinde,
Ruhlarımızla birbirimizi arıyorduk.
Adem’le Havva’dan öncesi gibi…
Halit Özdüzen
Siz O’sunuz,
Siz O’sunuz,
Hep yağmurlu ve gizemli akşamlarda,
Serin meltemlerle gelen…
Sisler ormanı bu akşam, her akşamdan daha sessiz.
Yağmurda ıslanan kumrular, daha da sokuldu birbirine.
Zamanın sonsuzluğunda batarken,
gökkuşağı ve kuşlar serenat yaptılar güneşe.
Öyle bir an ki anlatılamaz !
Gözlerimi kapatıp o anı tekrar tekrar yaşamak istiyorum.
Şölen, gelişin müjdecisiydi.
Ben “Enfüs”te beklerken,
sen “Afak”ta geldin.
Kokun, o iklimden,
Gözlerin mahmur,
ellerin süt köpüğü, kar beyaz…
Özün madde ötesi bir hamurdan yoğrulmuş,
dokun mavera kumaşından.
Duruşun Lahuti…
Ya gülüşün,
güller açtırır, soğuk kış ortasında,
Öyle güller ki anlatılamaz..
Buzları eriten bakışınla,
beni mest ettin.
Dudaklardaki nağmeler, başka bir âleme çağırır gibi…
Ayaklarımda demir prangalar.
Dünyanın yükünü yüklemişim omuzlarıma,
atmak istiyorum atamıyorum…
Kalbimde volkanlar kaynıyor, patladı patlayacak;
Ateşler sardı ruhumu,
Âşık mı oldum, yoksa aşk beni de mi eritti potasında?
Ortada kül yok, duman yok.
yandıkça yanmak istiyorum…
Ellerimi uzatıp, ”al beni, götür kendi iklimine
varlıktan usandım ”
Demek geliyor içimden,
Dudaklarım kilitlenmiş, açamıyorum…
Yine de hal lisanıyla yakarıyorum:
“Lütfedilirse,
Eriyen benliğimle,
Rahmet deryasında yıkanıp,
Bal ve süt pınarlarından
Kana kana içmek istiyorum. “
Yetmez mi “Kef /Mağarası”nda yıllardır uyukladığım,
silkinip kalkmak,
ölüler diyarından,
diriler yurduna geçmek istiyorum…
Uzat ellerini ey sevgili…
Seninle ötelerin ötesi
Çok ötelere gelmek istiyorum.
Halit Özdüzen
Hep yağmurlu ve gizemli akşamlarda,
Serin meltemlerle gelen…
Sisler ormanı bu akşam, her akşamdan daha sessiz.
Yağmurda ıslanan kumrular, daha da sokuldu birbirine.
Zamanın sonsuzluğunda batarken,
gökkuşağı ve kuşlar serenat yaptılar güneşe.
Öyle bir an ki anlatılamaz !
Gözlerimi kapatıp o anı tekrar tekrar yaşamak istiyorum.
Şölen, gelişin müjdecisiydi.
Ben “Enfüs”te beklerken,
sen “Afak”ta geldin.
Kokun, o iklimden,
Gözlerin mahmur,
ellerin süt köpüğü, kar beyaz…
Özün madde ötesi bir hamurdan yoğrulmuş,
dokun mavera kumaşından.
Duruşun Lahuti…
Ya gülüşün,
güller açtırır, soğuk kış ortasında,
Öyle güller ki anlatılamaz..
Buzları eriten bakışınla,
beni mest ettin.
Dudaklardaki nağmeler, başka bir âleme çağırır gibi…
Ayaklarımda demir prangalar.
Dünyanın yükünü yüklemişim omuzlarıma,
atmak istiyorum atamıyorum…
Kalbimde volkanlar kaynıyor, patladı patlayacak;
Ateşler sardı ruhumu,
Âşık mı oldum, yoksa aşk beni de mi eritti potasında?
Ortada kül yok, duman yok.
yandıkça yanmak istiyorum…
Ellerimi uzatıp, ”al beni, götür kendi iklimine
varlıktan usandım ”
Demek geliyor içimden,
Dudaklarım kilitlenmiş, açamıyorum…
Yine de hal lisanıyla yakarıyorum:
“Lütfedilirse,
Eriyen benliğimle,
Rahmet deryasında yıkanıp,
Bal ve süt pınarlarından
Kana kana içmek istiyorum. “
Yetmez mi “Kef /Mağarası”nda yıllardır uyukladığım,
silkinip kalkmak,
ölüler diyarından,
diriler yurduna geçmek istiyorum…
Uzat ellerini ey sevgili…
Seninle ötelerin ötesi
Çok ötelere gelmek istiyorum.
Halit Özdüzen
Canan Ali
Can Ali, canan Ali
Her derde derman Ali
İlimde umman Ali
Can sana kurban Ali.
Ay Ali, hilâl Ali
Güzel bir cemâl Ali
Edepte kemâl Ali
Can sana kurban Ali.
Şebboy Ali, gül Ali
Engin bir gönül Ali
Şakıyan bülbül Ali
Can sana kurban Ali.
Kemâlatta fert Ali
Varlıkta cömert Ali
Yiğitlikte mert Ali
Can sana kurban Ali.
Kevserde sâki Ali
İlimde bâki Ali
Yüzümün akı Ali
Can sana kurban Ali.
Şah Ali, sultan Ali
Zalime yaman Ali
Mazluma aman Ali
Can sana kurban Ali.
Resule kardaş Ali
Nebiye sırdaş Ali
Hızır'a yoldaş Ali
Can sana kurban Ali.
Din Ali, iman Ali
Aşk Ali, irfan Ali
Halid'e ferman Ali
Can sana kurban Ali.
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Her derde derman Ali
İlimde umman Ali
Can sana kurban Ali.
Ay Ali, hilâl Ali
Güzel bir cemâl Ali
Edepte kemâl Ali
Can sana kurban Ali.
Şebboy Ali, gül Ali
Engin bir gönül Ali
Şakıyan bülbül Ali
Can sana kurban Ali.
Kemâlatta fert Ali
Varlıkta cömert Ali
Yiğitlikte mert Ali
Can sana kurban Ali.
Kevserde sâki Ali
İlimde bâki Ali
Yüzümün akı Ali
Can sana kurban Ali.
Şah Ali, sultan Ali
Zalime yaman Ali
Mazluma aman Ali
Can sana kurban Ali.
Resule kardaş Ali
Nebiye sırdaş Ali
Hızır'a yoldaş Ali
Can sana kurban Ali.
Din Ali, iman Ali
Aşk Ali, irfan Ali
Halid'e ferman Ali
Can sana kurban Ali.
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Bura Adıyamandır
Pırıl, pırıl bir nehir
Her taraf sahra, mesir
Sultanlara ilk mehir
Eski bir antik şehir.
Bağlar baran barandır
Bura Adıyaman'dır.
Her yan petrol kulesi
Yörenin birincisi
Eski Kahta kalesi
İlk çağların incisi
Dağlar duman dumandır
Bura Adıyaman'dır.
Fokloründe davullar
Evlerinde avlular
Çiçeklerde arılar
Kirazı var, narı var
Yiğit harman harmandır
Bura Adıyaman'dır
Besni'de fıstık üzüm
Sucuklar düzüm, düzüm
Gölbaşı gurbet yüzüm
Sevenlere ilk sözüm
Sevda derde dermandır
Bura Adıyaman'dır.
Toprağına taşına
Güneşin doğuşuna
Göksu'nun akışına
Göllerinin başına
Gönlüm aman amandır
Bura Adıyaman'dır.
Arsemia Sümeysat
Gem vurulan o Fırat
Şirine yanan Ferhat
İlk çağlardan zuhurat
Tarih zaman zamandır
Bura Adıyaman'dır.
Çelikhan'ın balına
Yarimin halhalına
Omzundaki şalına
Basmasının alına
Sevdam dolam dolamdır
Bura Adıyaman'dır
Kummuhkent, Turuş-Urşu
Eski kent Asur Hoşşu
Eti, Sümere komşu
Güvercin haber kuşu
Sözüm ferman fermandır
Bura Adıyaman'dır
Gerger, Sincik cevizi
Tut'un incir, pekmezi
Havva ana çerezi
Türk, Kürt, Afşar, Çerkezi
Gören sana hayrandır
Bura Adıyaman'dır.
Kaç kraldan kalan yer
Her taşın yakut değer
Burcuna sancaklar ger
Sahipsiz günler geçer
Vadi leman, lemandır
Bura Adıyaman'dır
Halit Özdüzen
Her taraf sahra, mesir
Sultanlara ilk mehir
Eski bir antik şehir.
Bağlar baran barandır
Bura Adıyaman'dır.
Her yan petrol kulesi
Yörenin birincisi
Eski Kahta kalesi
İlk çağların incisi
Dağlar duman dumandır
Bura Adıyaman'dır.
Fokloründe davullar
Evlerinde avlular
Çiçeklerde arılar
Kirazı var, narı var
Yiğit harman harmandır
Bura Adıyaman'dır
Besni'de fıstık üzüm
Sucuklar düzüm, düzüm
Gölbaşı gurbet yüzüm
Sevenlere ilk sözüm
Sevda derde dermandır
Bura Adıyaman'dır.
Toprağına taşına
Güneşin doğuşuna
Göksu'nun akışına
Göllerinin başına
Gönlüm aman amandır
Bura Adıyaman'dır.
Arsemia Sümeysat
Gem vurulan o Fırat
Şirine yanan Ferhat
İlk çağlardan zuhurat
Tarih zaman zamandır
Bura Adıyaman'dır.
Çelikhan'ın balına
Yarimin halhalına
Omzundaki şalına
Basmasının alına
Sevdam dolam dolamdır
Bura Adıyaman'dır
Kummuhkent, Turuş-Urşu
Eski kent Asur Hoşşu
Eti, Sümere komşu
Güvercin haber kuşu
Sözüm ferman fermandır
Bura Adıyaman'dır
Gerger, Sincik cevizi
Tut'un incir, pekmezi
Havva ana çerezi
Türk, Kürt, Afşar, Çerkezi
Gören sana hayrandır
Bura Adıyaman'dır.
Kaç kraldan kalan yer
Her taşın yakut değer
Burcuna sancaklar ger
Sahipsiz günler geçer
Vadi leman, lemandır
Bura Adıyaman'dır
Halit Özdüzen
Ondandır...
Halit Özdüzen
Uzun süre körlerle ceviz oynadım (!)
Hep onlar kazandı nedense !...
Belli ki ben oyun kurmasını bilmiyordum !
Sonra çelik çomak ve körebe…
Ben ebe olurdum
Onu yakalanmak için(!)
Düşümde bile
Kimseyi ebelemeden uyanır,
Onu yakalamak için yeniden uyumak ister,
Uyuyamazdım.
Hep O’nunla olmayı hayal ettim
Fakat bir türlü olmadı.
Koşan her çocuğu yakalama isteğim
Ondandır.
Biraz büyüyünce
Dörtnala koşan iki beyaz at düşlerdim.
Gecenin tan karanlığında
Birinde o, birinde ben
Şafaklar boyu…
Atların yeleleri ve onun sarı saçları
Geceye meydan okurdu.
Güneşin ilk ışıkları gözlerinden yansıyarak
Güllerdeki çiy tanelerini
İnciye dönüştürürdü.
Dişleri zaten inciydi…
Beyaz gülleri sevdiğim
Ondandır.
Atını bulutlara doğru sürerdi.
Ardından yetişmek ister
Bir türlü yetişemezdim.
Ufukta kaybolurken,
Atıyla beraber buluta dönüşür,
Oradan gülümserdi…
Bütün gülüşleri sevdiğim
Ondandır.
Yılarca onun yağmurlarıyla ıslandım.
Bazen inci dişlerini doluya, kara dönüştürüp yollardı,
İliklerime kadar donar,
aldırmazdım.
Onu hep beyazlar içinde düşledim
Beyaz bir güvercin ve kuğu gibi…
Şimdi nerede bir beyaz görsem onu hatırlıyorum…
Aklımın hep bulutlarda gezdiği
Ondandır.
Halit Özdüzen
Uzun süre körlerle ceviz oynadım (!)
Hep onlar kazandı nedense !...
Belli ki ben oyun kurmasını bilmiyordum !
Sonra çelik çomak ve körebe…
Ben ebe olurdum
Onu yakalanmak için(!)
Düşümde bile
Kimseyi ebelemeden uyanır,
Onu yakalamak için yeniden uyumak ister,
Uyuyamazdım.
Hep O’nunla olmayı hayal ettim
Fakat bir türlü olmadı.
Koşan her çocuğu yakalama isteğim
Ondandır.
Biraz büyüyünce
Dörtnala koşan iki beyaz at düşlerdim.
Gecenin tan karanlığında
Birinde o, birinde ben
Şafaklar boyu…
Atların yeleleri ve onun sarı saçları
Geceye meydan okurdu.
Güneşin ilk ışıkları gözlerinden yansıyarak
Güllerdeki çiy tanelerini
İnciye dönüştürürdü.
Dişleri zaten inciydi…
Beyaz gülleri sevdiğim
Ondandır.
Atını bulutlara doğru sürerdi.
Ardından yetişmek ister
Bir türlü yetişemezdim.
Ufukta kaybolurken,
Atıyla beraber buluta dönüşür,
Oradan gülümserdi…
Bütün gülüşleri sevdiğim
Ondandır.
Yılarca onun yağmurlarıyla ıslandım.
Bazen inci dişlerini doluya, kara dönüştürüp yollardı,
İliklerime kadar donar,
aldırmazdım.
Onu hep beyazlar içinde düşledim
Beyaz bir güvercin ve kuğu gibi…
Şimdi nerede bir beyaz görsem onu hatırlıyorum…
Aklımın hep bulutlarda gezdiği
Ondandır.
Halit Özdüzen
Ben Doğuyum
Ben doğuyum,
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum;
Gökteki güneşten başka.
Gökteki Güneş,
Yıldız sayılır, onların parlaklığında.
Ademin çocuklarına beşikler verdim,
Nuh'a gemi, ormanlarımdan.
Musa'ya Asa,
İsa'ya Kâse
Muhammed'e minber verdiğim gibi.
Havva'nın ninnisi söylenir, ovalarımda.
Dağlarımda Davud'un avazı,
Tur'da Musa'nın sayhası,
Bilâl'in çınlayan ezanı gibi,
Ben doğuyum, hem Orta Doğu,
Ne medeniyetler, doğurdum, gerçek medinelerde
Ne şehirler kurdum.
Babil'den,Ninova'dan Kudüs'ten sonra.
Ne Krallar yükseltip alçaltım,
Karun,Nemrut, Firavundan başka.
Yollarımda Peygamberlerin ayak izleri var,
Şu İbrahim'in Mezopotamya'da,
Oradaki, Nasara'lı İsa'nın
Ya Muhammed'in izleri,
Mekke'den Medine'ye kadar.
Ben doğuyum,
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum,
Gökteki güneşten başka,
Konfüçyüs, Zerdüşt, Buda,
Fikir adamıydılar, dava adamıydılar.
Sonra Aristo, Platon
Greec'i, Roma'yı kurdular.
Farabi,,İbni Rüşt, İbni Sina
Doğudan aldıkları ışıkla,
Batıyı aydınlatıp,
Dante'yi ve Nietzsche'yi çıkardılar.
Sonra soyguncular, talancılar geldi
Bendeki işbirlikçilerle,
Barbarlar, mülkümü yağmaladılar.
Romalılar ve başka barbarlar,
Ser verdim sır vermedim.
Ürettiğim bütün zenginlikleri çaldılar;
Altın mücevher, petrol ne varsa,
Her şeyimi aldılar, ruhumdan başka.
Götürüp apartman, gökdelen kurdular,
Ama ruhsuz, ama taş,beton, demir yığınları,
İnsanları hapsetmek için " çağdaşzındanlar.
Adına şehir dediler, şehir görmemişler.
Şehir, Semerkant'tı Buharaydı, Bağdat'tı.
Çevresi bağlar, bahçeler
Adam gibi adamların yaşadığı yer.
Ben doğuyum,
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum
Gökteki güneşten başka,
Öyle parlak öyle parlaktılar,
Güneş yıldız kalırdı onların ışıklarında.
Nur yüzlü Havariler.
Daha binlerce veli, aziz ve azizeler
Hallac,Yesevi, Arabi, Mevlana, Yunus'lar
O hikayesini dinlediğiniz,
Küllerinden yeniden doğan.
Zümrüdü Anka kuşu
Benim Kaf dağımda yaşar.
Ben ölümsüzlük iksiri içtim,
Ben de Cebrail nefesi var.
İnanmazsanız Semur'a sorun,
Bilir, o nefes neye yarar.
Yeni güneşlere gebeyim,
Doğurup, çalamadıkları ruhumu vereceğim.
Ali'ler,Selahaddin'ler,Alpaslan'lar
Meryem'ler, Rabia'lar.
Eski günlerdeki gibi,
Bir doğurdum, bir doğurdum mu!
O zaman bendeki keyfi görün,
Nasılda kınalar yakacağım ellerime,
Tüm gelinlerimin kınasından parlak,
Yılanlar,çıyanlar kaçacak delik arayacak.
Halit Özdüzen
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum;
Gökteki güneşten başka.
Gökteki Güneş,
Yıldız sayılır, onların parlaklığında.
Ademin çocuklarına beşikler verdim,
Nuh'a gemi, ormanlarımdan.
Musa'ya Asa,
İsa'ya Kâse
Muhammed'e minber verdiğim gibi.
Havva'nın ninnisi söylenir, ovalarımda.
Dağlarımda Davud'un avazı,
Tur'da Musa'nın sayhası,
Bilâl'in çınlayan ezanı gibi,
Ben doğuyum, hem Orta Doğu,
Ne medeniyetler, doğurdum, gerçek medinelerde
Ne şehirler kurdum.
Babil'den,Ninova'dan Kudüs'ten sonra.
Ne Krallar yükseltip alçaltım,
Karun,Nemrut, Firavundan başka.
Yollarımda Peygamberlerin ayak izleri var,
Şu İbrahim'in Mezopotamya'da,
Oradaki, Nasara'lı İsa'nın
Ya Muhammed'in izleri,
Mekke'den Medine'ye kadar.
Ben doğuyum,
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum,
Gökteki güneşten başka,
Konfüçyüs, Zerdüşt, Buda,
Fikir adamıydılar, dava adamıydılar.
Sonra Aristo, Platon
Greec'i, Roma'yı kurdular.
Farabi,,İbni Rüşt, İbni Sina
Doğudan aldıkları ışıkla,
Batıyı aydınlatıp,
Dante'yi ve Nietzsche'yi çıkardılar.
Sonra soyguncular, talancılar geldi
Bendeki işbirlikçilerle,
Barbarlar, mülkümü yağmaladılar.
Romalılar ve başka barbarlar,
Ser verdim sır vermedim.
Ürettiğim bütün zenginlikleri çaldılar;
Altın mücevher, petrol ne varsa,
Her şeyimi aldılar, ruhumdan başka.
Götürüp apartman, gökdelen kurdular,
Ama ruhsuz, ama taş,beton, demir yığınları,
İnsanları hapsetmek için " çağdaşzındanlar.
Adına şehir dediler, şehir görmemişler.
Şehir, Semerkant'tı Buharaydı, Bağdat'tı.
Çevresi bağlar, bahçeler
Adam gibi adamların yaşadığı yer.
Ben doğuyum,
Güneşin doğduğu yer,
Ne güneşler doğurdum
Gökteki güneşten başka,
Öyle parlak öyle parlaktılar,
Güneş yıldız kalırdı onların ışıklarında.
Nur yüzlü Havariler.
Daha binlerce veli, aziz ve azizeler
Hallac,Yesevi, Arabi, Mevlana, Yunus'lar
O hikayesini dinlediğiniz,
Küllerinden yeniden doğan.
Zümrüdü Anka kuşu
Benim Kaf dağımda yaşar.
Ben ölümsüzlük iksiri içtim,
Ben de Cebrail nefesi var.
İnanmazsanız Semur'a sorun,
Bilir, o nefes neye yarar.
Yeni güneşlere gebeyim,
Doğurup, çalamadıkları ruhumu vereceğim.
Ali'ler,Selahaddin'ler,Alpaslan'lar
Meryem'ler, Rabia'lar.
Eski günlerdeki gibi,
Bir doğurdum, bir doğurdum mu!
O zaman bendeki keyfi görün,
Nasılda kınalar yakacağım ellerime,
Tüm gelinlerimin kınasından parlak,
Yılanlar,çıyanlar kaçacak delik arayacak.
Halit Özdüzen
Aşkın Sırrı
Ademe secde ettinse, uzak değil yakındasın
Mürşide biat ettinse, elestünün farkındasın
Nuh nebiyi düşündünse, tufan görmüş ummandasın
Ehl-i Beyte yüz sürdünse, sultan ile sultandasın
Nefis putunu kırdınsa, İbrahim'le divandasın
Benlik arından geçtinse, İsmail'le kurbandasın
Sabır yolunu seçtinse, Yusuf ile zindandasın
Eyüp sırrını bildinse, her dertliye dermandasın
Kendi Tur'una çıktınsa, Musa ile Sina'dasın
Ali'ye turab oldunsa, Fatime'yle Mina'dasın
Davut'a sapan oldunsa, Filistin'de devrandasın
Gerçeğe agâh oldunsa, İsa ile seyrandasın
Ahmediyeti çözdünse,aşk denilen fermandasın
Ebül Ervah'ı gördünse, Muhammed'le Kuran dasın
Tehvid nurunu bildinse, Lâ'da değil İlla'dasın
Sırrın o aşka halidse, Allah ile Allah'tasın
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Mürşide biat ettinse, elestünün farkındasın
Nuh nebiyi düşündünse, tufan görmüş ummandasın
Ehl-i Beyte yüz sürdünse, sultan ile sultandasın
Nefis putunu kırdınsa, İbrahim'le divandasın
Benlik arından geçtinse, İsmail'le kurbandasın
Sabır yolunu seçtinse, Yusuf ile zindandasın
Eyüp sırrını bildinse, her dertliye dermandasın
Kendi Tur'una çıktınsa, Musa ile Sina'dasın
Ali'ye turab oldunsa, Fatime'yle Mina'dasın
Davut'a sapan oldunsa, Filistin'de devrandasın
Gerçeğe agâh oldunsa, İsa ile seyrandasın
Ahmediyeti çözdünse,aşk denilen fermandasın
Ebül Ervah'ı gördünse, Muhammed'le Kuran dasın
Tehvid nurunu bildinse, Lâ'da değil İlla'dasın
Sırrın o aşka halidse, Allah ile Allah'tasın
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Aşkın Adıdır Hüseyin
Aşkın adıdır Hüseyin,
Lezzet tadıdır Hüseyin
Bilmeyenler Araf´tadır
Arif tacıdır Hüseyin
Muhammed gülü Hüseyin
Gülün bülbülü Hüseyin
Seni sevmeyen gönülü
Bilirim ölü Hüseyin
İlmin yoludur Hüseyin
Ali oğludur Hüseyin
Aşk ile özü doludur,
Aşkın nurudur Hüseyin
Fatime nuru Hüseyin
İsrafil suru Hüseyin
İslamın büyük gururu
Ümmet şuuru Hüseyin
Ba'nın noktası Hüseyin
İlmin sakası Hüseyin
Kerbela'nın matem yası
Yiğitler hası Hüseyin
Dinin fettahı Hüseyin
Derdin felahı Hüseyin
Ol şehitler şehinşahı
Derviş semahı Hüseyin
Talibe rehber Hüseyin
Allah'tan eser Hüseyin
İki cihandaki Kevser
Halid'e önder Hüseyin
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Lezzet tadıdır Hüseyin
Bilmeyenler Araf´tadır
Arif tacıdır Hüseyin
Muhammed gülü Hüseyin
Gülün bülbülü Hüseyin
Seni sevmeyen gönülü
Bilirim ölü Hüseyin
İlmin yoludur Hüseyin
Ali oğludur Hüseyin
Aşk ile özü doludur,
Aşkın nurudur Hüseyin
Fatime nuru Hüseyin
İsrafil suru Hüseyin
İslamın büyük gururu
Ümmet şuuru Hüseyin
Ba'nın noktası Hüseyin
İlmin sakası Hüseyin
Kerbela'nın matem yası
Yiğitler hası Hüseyin
Dinin fettahı Hüseyin
Derdin felahı Hüseyin
Ol şehitler şehinşahı
Derviş semahı Hüseyin
Talibe rehber Hüseyin
Allah'tan eser Hüseyin
İki cihandaki Kevser
Halid'e önder Hüseyin
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Abdulkadir Geylani
Muhammed neslinden, Şah-ı Veliden,
Gonca Hüseyin'den, gül Fadime'den,
Zarif ve inceden, nurdan bir beden,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Abidler içinde bir Abdulkadir.
Hasan-el Basri'nin irfan yolundan,
Bağdatlı Cüneyd'in aşkın kolundan,
İrem bağlarının eşsiz balından,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Aşıklar içinde şir Abdulkadir.
Kırklar, Yedilerin sultanı sensin,
Gavslar meclisinin imamı sensin,
İlim deryasının ummânı sensin,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Arifler içinde mir Abdulkadir.
Erenler bezminde dergâh kurulur,
Tüm veliler divanında bulunur,
Hama erlerinden yolun sorulur,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Lütfunla rüyama gir Abdulkadir.
Tasavvuf Yolcusundan
Halit Özdüzen
Gonca Hüseyin'den, gül Fadime'den,
Zarif ve inceden, nurdan bir beden,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Abidler içinde bir Abdulkadir.
Hasan-el Basri'nin irfan yolundan,
Bağdatlı Cüneyd'in aşkın kolundan,
İrem bağlarının eşsiz balından,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Aşıklar içinde şir Abdulkadir.
Kırklar, Yedilerin sultanı sensin,
Gavslar meclisinin imamı sensin,
İlim deryasının ummânı sensin,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Arifler içinde mir Abdulkadir.
Erenler bezminde dergâh kurulur,
Tüm veliler divanında bulunur,
Hama erlerinden yolun sorulur,
Sultanlar sultanı pir Abdulkadir.
Lütfunla rüyama gir Abdulkadir.
Tasavvuf Yolcusundan
Halit Özdüzen
Bir Dostun Ardından
Bir akşam sessizce gideceğin belliydi…
Şebboylar açtığında dönmeyeceğin de…
Sevenlerin vardı caddeler boyu,
Bu adam kim diyenlerin de!
Ne sevenlerinle övündün,
Ne de kızdın, taşlayanlara,
Bildiğin yoldan yürüyerek
Adam gibi yaşayıp,
Adam gibi ayrıldın aramızdan.
Ama bir başka bulvarda yine seninleyiz (!)
Şimdi köşendeki küçük masa ve sandalye mahzun.
Kimsenin yüzü gülmüyor, o eski çay ocağında…
İnsanlar fısıltıyla konuşuyorlar, hatıranı incitmemek için.
Birkaç garip, yolunu bekliyor hiç gitmemişsin gibi…
Bir çay, belki de simit ısmarlarsın diye…
Bir ümit, bir ışıktın onların dünyasına,
Yine de oralardan el salla, hatta arada bir uğra olmaz mı?
Giderken alkış istemiyordun,
Tekbir ve çiçeklerle uğurlandın,
Şimdi birileri seni mezarlıkta sanıyor!
Güya sen ölüsün, onlar “diri” ya (!)
Ölüler diyarına yine helva pişiriyorlar,
Ama kendileri yemek için,
Olsun bir, iki yoksul da nasipleniyor ya…
Mezarlık önlerinde hazır Ya-Sin’ler satıyorlar.
Birileri alsın da ölmüş atasına göndersin diye!
Sahi sen helvayı da sevmezdin, din tüccarlarını da.
Yine de gül, geç olur mu onlara?
Yoksa mezar taşını çalarlar, kimse Fatiha okumasın diye!
Bırak, hüzünlü geceler artık yetim kalsın,
Sen diriler yurdunda ebedi dostlarınlasın!
Halit Özdüzen
Şebboylar açtığında dönmeyeceğin de…
Sevenlerin vardı caddeler boyu,
Bu adam kim diyenlerin de!
Ne sevenlerinle övündün,
Ne de kızdın, taşlayanlara,
Bildiğin yoldan yürüyerek
Adam gibi yaşayıp,
Adam gibi ayrıldın aramızdan.
Ama bir başka bulvarda yine seninleyiz (!)
Şimdi köşendeki küçük masa ve sandalye mahzun.
Kimsenin yüzü gülmüyor, o eski çay ocağında…
İnsanlar fısıltıyla konuşuyorlar, hatıranı incitmemek için.
Birkaç garip, yolunu bekliyor hiç gitmemişsin gibi…
Bir çay, belki de simit ısmarlarsın diye…
Bir ümit, bir ışıktın onların dünyasına,
Yine de oralardan el salla, hatta arada bir uğra olmaz mı?
Giderken alkış istemiyordun,
Tekbir ve çiçeklerle uğurlandın,
Şimdi birileri seni mezarlıkta sanıyor!
Güya sen ölüsün, onlar “diri” ya (!)
Ölüler diyarına yine helva pişiriyorlar,
Ama kendileri yemek için,
Olsun bir, iki yoksul da nasipleniyor ya…
Mezarlık önlerinde hazır Ya-Sin’ler satıyorlar.
Birileri alsın da ölmüş atasına göndersin diye!
Sahi sen helvayı da sevmezdin, din tüccarlarını da.
Yine de gül, geç olur mu onlara?
Yoksa mezar taşını çalarlar, kimse Fatiha okumasın diye!
Bırak, hüzünlü geceler artık yetim kalsın,
Sen diriler yurdunda ebedi dostlarınlasın!
Halit Özdüzen
Aşk Yolcusu
Bir hazan mevsimi aniden gelip,
Gönlümde nevbahar estirdin güzel.
Manalı bakışla aklımı çelip,
Sevda potasında erittin güzel.
Razıydım dalımda tek bir goncaya
Öbek, öbek güller açtırdın güzel.
Sönmüş küllerini saçıp havaya,
Gönül volkanımı harlattın güzel.
Sen bende saklısın,ya ben nerdeyim?
Beni benden alıp, götürdün güzel.
Ebedi aydınlık, bir beldedeyim.
Gecemi gündüze döndürdün güzel
Şimdi ne tarafa baksam ordasın.
Her şey senden bana bir cilve güzel.
Bülbülde,güldesin; alda, mordasın,
Halid'i yaktığın kordasın güzel.
Halit Özdüzen
Gönlümde nevbahar estirdin güzel.
Manalı bakışla aklımı çelip,
Sevda potasında erittin güzel.
Razıydım dalımda tek bir goncaya
Öbek, öbek güller açtırdın güzel.
Sönmüş küllerini saçıp havaya,
Gönül volkanımı harlattın güzel.
Sen bende saklısın,ya ben nerdeyim?
Beni benden alıp, götürdün güzel.
Ebedi aydınlık, bir beldedeyim.
Gecemi gündüze döndürdün güzel
Şimdi ne tarafa baksam ordasın.
Her şey senden bana bir cilve güzel.
Bülbülde,güldesin; alda, mordasın,
Halid'i yaktığın kordasın güzel.
Halit Özdüzen
Selam Sana Ya Muhammed Mustafa
Gelişini haber verdi Nebîler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.
İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.
Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü'l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf'a.
Ceddin İbrahim'in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.
Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.
Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf'a.
Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.
Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A'râfa.
Ahlâkın Kuran'dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!
Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.
Tasavvuf Yolcusundan
Halit Özdüzen
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.
İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.
Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü'l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf'a.
Ceddin İbrahim'in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.
Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.
Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf'a.
Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.
Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A'râfa.
Ahlâkın Kuran'dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!
Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.
Tasavvuf Yolcusundan
Halit Özdüzen
Hikmet Aynası
Boşuna bakma o aynalara!
Sendeki güzeli yansıtamazlar.
Gözlerime, göz bebeklerime bak,
Güzelliklerini oraya kilitledim.
Şimdi ağlamaktan korkuyorum,
Ağlarsam, yaşlarla boşalacaklar.
İnanma o aynalara!
Dün de yalanlar söylediler, bugün de;
Yarın da söyleyecekler…
Aldattılar seni, hep aldatacaklar.
Güzelsin, güzelsin dediklerinde,
Çirkinsin, çirkinsin teranelerinde.
Hep yalan söylediler.
Onlar güzelden, çirkinden ne anlar!
Anlasaydı, çatlardı taş kalpli aynalar…
Geçip-giden, eriyip-biten,
Hiç güzel mi olurmuş?
Bunlar boş sözler ancak.
Hangi ayna yansıtır güzelliğini,
Kalbimin ateşi kadar.
Yangının ne olduğunu bilir mi?
Hicran ateşine yanmayan aynalar!
Gönlüme bak…
Gizemli bir ayna göstereceğim.
Dükkânlarda satılmayan,
Servetlerle alınmayan,
Aynacı Ustalarının yapamadığı bir ayna,
Tüm aynalardan parlak.
Maskeden, riyadan, makyajdan uzak.
Yalanı -dolanı olmayan,
Saf- duru bir ayna,
Ruhunun bütün güzelliklerini yansıtacak,
Seni özde arayan, o aynada bulacak…
Halit Özdüzen
Sendeki güzeli yansıtamazlar.
Gözlerime, göz bebeklerime bak,
Güzelliklerini oraya kilitledim.
Şimdi ağlamaktan korkuyorum,
Ağlarsam, yaşlarla boşalacaklar.
İnanma o aynalara!
Dün de yalanlar söylediler, bugün de;
Yarın da söyleyecekler…
Aldattılar seni, hep aldatacaklar.
Güzelsin, güzelsin dediklerinde,
Çirkinsin, çirkinsin teranelerinde.
Hep yalan söylediler.
Onlar güzelden, çirkinden ne anlar!
Anlasaydı, çatlardı taş kalpli aynalar…
Geçip-giden, eriyip-biten,
Hiç güzel mi olurmuş?
Bunlar boş sözler ancak.
Hangi ayna yansıtır güzelliğini,
Kalbimin ateşi kadar.
Yangının ne olduğunu bilir mi?
Hicran ateşine yanmayan aynalar!
Gönlüme bak…
Gizemli bir ayna göstereceğim.
Dükkânlarda satılmayan,
Servetlerle alınmayan,
Aynacı Ustalarının yapamadığı bir ayna,
Tüm aynalardan parlak.
Maskeden, riyadan, makyajdan uzak.
Yalanı -dolanı olmayan,
Saf- duru bir ayna,
Ruhunun bütün güzelliklerini yansıtacak,
Seni özde arayan, o aynada bulacak…
Halit Özdüzen
Evvel Zaman İçinde
Evvel zaman içinde, zaman havan içinde,
Zamanı öğütmüşler,tarih duman içinde,
Masallarda aç yokmuş;herkesin karnı tokmuş.
Lafla karınlar doymuş; dipsiz ambar içinde.
Bir varmış, bir yokmuşla,
Hayallerle, düşlerle,
Biraz renklensin diye, masal böyle başlarmış…
Deve tellal olur da ,pire berber olmaz mı ?
Lafla tıraş edermiş, sinekler kaysın diye.
Ninemin beşiğini sallamadım desem de,
Kimse bana inanmaz, duyanlar çok kızardı.
Kabrini kollamaya mezarlığa gittim de,
Namı , şanı yanında taşları da kayıptı.
Belli ki bir yoksulla, onu da paylaşmıştı.
Masallar başka, başka;
Gerçekler çok başkaydı !
Yerine servi dikip, rüzgarlara adadım…
O günün sonrasında,
Olur olmaz her yerde,
Gökten düşen üç elmadan birini;
Ve masalların mutlu bitişini sorguladım.
Masalcının tek başına ,
Bir elmayı alışını da…
Diğer iki elmayı
Size, bize
Koca ülkeye
Bölüştüremedim!
“ O’nun hissesine bir elma düşer mi ?” dedim.
“Aldırma, alt tarafı masal ” deyip,
Üst tarafını geçiştirdiler.
Çocuklukta o masallarla uyudum !
Koskoca adamlardan,
Şimdi yeni masallar dinliyorum.
Ninemin servilerinden uzun…
Rüzgarda beşik gibi sallanıyorlar…
Halit Özdüzen
Zamanı öğütmüşler,tarih duman içinde,
Masallarda aç yokmuş;herkesin karnı tokmuş.
Lafla karınlar doymuş; dipsiz ambar içinde.
Bir varmış, bir yokmuşla,
Hayallerle, düşlerle,
Biraz renklensin diye, masal böyle başlarmış…
Deve tellal olur da ,pire berber olmaz mı ?
Lafla tıraş edermiş, sinekler kaysın diye.
Ninemin beşiğini sallamadım desem de,
Kimse bana inanmaz, duyanlar çok kızardı.
Kabrini kollamaya mezarlığa gittim de,
Namı , şanı yanında taşları da kayıptı.
Belli ki bir yoksulla, onu da paylaşmıştı.
Masallar başka, başka;
Gerçekler çok başkaydı !
Yerine servi dikip, rüzgarlara adadım…
O günün sonrasında,
Olur olmaz her yerde,
Gökten düşen üç elmadan birini;
Ve masalların mutlu bitişini sorguladım.
Masalcının tek başına ,
Bir elmayı alışını da…
Diğer iki elmayı
Size, bize
Koca ülkeye
Bölüştüremedim!
“ O’nun hissesine bir elma düşer mi ?” dedim.
“Aldırma, alt tarafı masal ” deyip,
Üst tarafını geçiştirdiler.
Çocuklukta o masallarla uyudum !
Koskoca adamlardan,
Şimdi yeni masallar dinliyorum.
Ninemin servilerinden uzun…
Rüzgarda beşik gibi sallanıyorlar…
Halit Özdüzen
Dört Büyük Gavsullah
Bağdat'tadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, tez açılır perdesi,
Ah Geylâni, Geylâni can Geylâni, Geylâni
lemlerin sultanı Abdulkadir Geylâni
Nurânidir nurâni Abdulkadir Geylâni
lemlerin sultanı Abdulkadir Geylâni
Basra'dadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, arşa çıkar nefesi,
Ah Rufâi, Rufâi can Rufâi, Rufâi
riflerin sultanı Seyd Ahmed-el Rufâi
Nurânidir nurâni Seyd Ahmed-el Rufâi
riflerin sultanı Seyd Ahmed-el Rufâi
Tanta'dadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, çabuk olur meyvesi,
Ah Bedevi, Bedevi can Bedevi, Bedevi
şıkların serveri Seyd Ahmed-el Bedevi
Nurânidir nurâni Seyd Ahmed-el Bedevi
şıkların serveri Seyd Ahmed-el Bedevi
Dusuk'tadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, nurla dolar kafesi,
Ah Dusuki, Dusuki can Dusuki, Dusuki
şıkların mâşuki Seyd İbrahim Dusuki
Nurânidir nurâni Seyd İbrahim Dusuki
şıkların mâşuki Seyd İbrahim Dusuki
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Ona evlat olanın, tez açılır perdesi,
Ah Geylâni, Geylâni can Geylâni, Geylâni
lemlerin sultanı Abdulkadir Geylâni
Nurânidir nurâni Abdulkadir Geylâni
lemlerin sultanı Abdulkadir Geylâni
Basra'dadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, arşa çıkar nefesi,
Ah Rufâi, Rufâi can Rufâi, Rufâi
riflerin sultanı Seyd Ahmed-el Rufâi
Nurânidir nurâni Seyd Ahmed-el Rufâi
riflerin sultanı Seyd Ahmed-el Rufâi
Tanta'dadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, çabuk olur meyvesi,
Ah Bedevi, Bedevi can Bedevi, Bedevi
şıkların serveri Seyd Ahmed-el Bedevi
Nurânidir nurâni Seyd Ahmed-el Bedevi
şıkların serveri Seyd Ahmed-el Bedevi
Dusuk'tadır türbesi, her yandadır gölgesi,
Ona evlat olanın, nurla dolar kafesi,
Ah Dusuki, Dusuki can Dusuki, Dusuki
şıkların mâşuki Seyd İbrahim Dusuki
Nurânidir nurâni Seyd İbrahim Dusuki
şıkların mâşuki Seyd İbrahim Dusuki
Tasavvuf Yolcusundan,
Halit Özdüzen
Kışlaya Bahar Geldi mi?
(Murtaza´ya)
Kışlaya bahar geldi mi?
Bahar şu dağların ardında,
Sesini duyabiliyor musun?
Baharın sesi olur mu deme !
Sesi de olur, kokusu da,
Ben nefesini bile duyuyorum ılık ılık.
Sabrınla çiçekler açacak dağlarda,
Sevginle kokuları yükselecek ovalarca,
Bazen, baharı bekleyeceksin şafaklarda,
Bazen de bahar seni bekleyecek,
Sonunda bahar olacaksın ebedi şafaklarda.
Halit Özdüzen
Kışlaya bahar geldi mi?
Bahar şu dağların ardında,
Sesini duyabiliyor musun?
Baharın sesi olur mu deme !
Sesi de olur, kokusu da,
Ben nefesini bile duyuyorum ılık ılık.
Sabrınla çiçekler açacak dağlarda,
Sevginle kokuları yükselecek ovalarca,
Bazen, baharı bekleyeceksin şafaklarda,
Bazen de bahar seni bekleyecek,
Sonunda bahar olacaksın ebedi şafaklarda.
Halit Özdüzen
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)