Arzın Kucağına Yolculuk

Fani dünyadan bir gün göçer giderim,
Arzın kucağına döner,mutlu olurum.
Tutuşmakta olan yüreğim kavuşur,ulvi aşkına,
Mutlak olan sevgi ordadır onu bulurum,
Ardımda bırakırım,zahir'i hakikate giderim….

Ömür dediğin gelip geçecek elbet,
Lakin bir eser bırakmak lazım dünyada,
Eğiterek gençliğe vermeli hizmet,
Zerresi zayi olmaz,beklide olur bedeli cennet….

Sen arzın kucağına dönmek isterken,
Elinde tutanın ben olmalıyım.
Latife değil sevdiğim, inan sözlerim
Ardında kalan fani olmamalıyım.
Hislerim böyledir tüm kainat bilmeli,
Arzın kucağı,ikimize beraberce yuva olmalı
Tutuşmuşuz biz senin ile el ele, yıllar yılı,
Tuttum el bırakılmaz,bu sevda iki dünya sürmeli,
İkimiz ne mutluluklar yaşadık,dünyalık hali,
Niçin devam etmesin arz-ı alemde de bu sevgi…..

Selahattin Ölmez

Alim Dediğin

Kovulmadan önce Şeytan da,
Alimiydi Cennet'in.
Kabul etmedi insanın yaratılışını kibirinden,
Üstünlük tasladı isyan etti Rabbine.

Alim dediğin ilmiyle amel etmeli,
Dünyayı bir baştan bir başa
Nura boğsa da Edison gibi
İman etmedikçe Rabbine.Varmı kıymeti?

Alim dediğin uğraşmalı ilimle,
Sövmemeli milletinin dinine.
Yüzde doksandokuzu Müslüman ülke de,
Bozmamalı kafayı hurafe ile.

Alim dediğin aslını inkar etmemeli,
Benzememeli Çingeneye.
Bir elinde şampanya; Bir elinde sigara,
Bakmamalı tepeden; horlamamalı halkını.

Alim dediğin yol göstermeli yol,
Kalb gözü açık olmalı; Şeyh Edebalı gibi.
Görebilmeli öteleri görebilmeli,
Koskoca bir devletin temellerini atabilmeli.

Şeref Özen

Ağlayacaksın

Kader deyip te geçme
Senin hiç mi suçun,
Hiç mi günahın yok?
Bu aşkın bitişin de.

Ahımı aldın benim,
Günahımı çekeceksin
Ağlayacaksın,ağlayacaksın.
Dört mevsim ağlayacaksın
Dünya dar gelecek sana
Sığmayacaksın,sığmayacaksın.

Kadere boynum kıldan ince.
Kader kadar sen de suçlusun
Senin de günahın var
Bu aşkın bitişin de.

Ahımı aldın benim,
Günahımı çekeceksin
Ağlayacaksın,Ağlayacaksın.
Dört mevsim ağlayacaksın.
Dünya dar gelecek sana
Sığmayacaksın,sığmayacaksın.

Şeref Özen

Ya Leyla

Sevenlerin kalbinde çakan ilk şimşek gibi,
Akşamın gurup vakti, geliversen, ya Leyla
Şairin kalemini inleten gerçek gibi
Cemal-i mehtabınla gülüversen, ya Leyla...

Hayalinle,gerçeği zorladığım kulvarda
Gözlerimin içine bakıversen, ya Leyla
Yakamozlar oynarken, ağladığım sularda
Sevda pınarlarımdan akıversen, ya Leyla...

Hasretim yıllar yılı, bir ılık bakışına
Müjgan okun kalbime, salıversen ya Leyla
Gönlümü dolamışım, siyah zülfünün nakşına
Bir teliyle bağlayıp, asıversen ya Leyla...

Kaç seyyah geldi geçti, senin yanık şarkınla
Kaç bin aşık o çölde, hoş bir ümit , ya Leyla
Beni, sana çeviren bitmez derin aşkınla,
Hem Leyla'yım , hem Mecnun, bu Halit kim ya Leyla ?...

Ötüken Yayınları arasından çıkan, Aşk Yolcusu/Mevlana ve Mevlevilik isimli çalışmamda yer almaktadır.
Halit Özdüzen

Arayış

Matem tuttuk ,ağladık ah ettik yandık.
Ezildik,delindi bağrımızın köşesi,dağlandık,
Hakkın rahmetine kavuştuğun an
Mutluluğu seninle duyardık,bizi aydınlatırdın,
Evrende gözümüz,kulağımız,antenlerimizdin,
Tek varlığımız reis-i sülalemizdin sen.

Bilgi kaynağımızdın,bizlere örnek,umut ışığı,
İlkemiz olacak bundan sonra,çizdiğin çizgi.
Razıydık başımıza yıllarca taç etmeyi seni,
Seni,seninle dolu,o bütünleşmiş eseri.
Eremedin sen,emelindeki mutluluğa,
Ne de biz doyabildik sana,seninle yaşamaya.

Arayış içinde onu gönlüm,yarabbim,
Kim dolduracak ,içimdeki boşluğu benim.
Aldın onu yarabbim,yitirdik her duyguyu,
Yılların zor yetiştirdiği,büyük olguyu.
Artık toprak mı konuşacak yarabbim,
Artık toprak mı kuracak,
Ona bağladığımız,erişilmez dostluğu.
Şimdi ona toprak mı diyecek,yarabbim,
Çoban Mehmedim,Mehmet Birsen' im,
Ölmezleştirecek mi onu,verecek mi soluğu.

Nafile toprağın dili yok ki,
Arayışım boş,biliyorum,
Vermeyecek abisini Ölmeze geri…..

01,01,1983,Ceyhan

Selahattin Ölmez

Aralanan Kapı

Zorunlu istikametle,bir yola düştüm,
Düştüm de gidiyorum ne diyeyim ki.
Gözlerimin önünde hep seni gördüm,
İkimizi almışta yürüyor,gibiyim sanki…

Sana yoldaş mı desem,yolumun güneşi mi,
Hayretler içinde nereye gittiğimi bilemiyorum.
Kendimi mi götürüyorum bu yola, yoksa seni mi,
Yolculuk hangi zaman bitecek bilemiyorum..

Bedenimde var olan yerlerim hep ağrıyor,
Olsun yinede sen incinme bu yollar benim.
Sen yanımda olurken yollar kolay geliyor,
İncinse de bu yolda beden,sorulamaz ki neden..

Önümde yolar omzumda sanduka var benim,
Açılan kapıdan başka bir dünyaya gider gibiyim.
Orada neler var neler yok bunu nerden bileyim,
Bu kapıdan içeri sen girme arkadaşın,ben gireyim…

02,04,2005
Bir dost cenazesini ten

Selahattin Ölmez

Selam Sana Ya Muhammed Mustafa

Gelişini haber verdi Nebîler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.

İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.

Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü'l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf'a.

Ceddin İbrahim'in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.

Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.

Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf'a.

Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.

Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A'râfa.

Ahlâkın Kuran'dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!

Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.

Tasavvuf Yolcusundan,

Halit Özdüzen

Öncesi Gibi

Ilık bir gecenin ilk akşamında,
Oturdu karşıma, sustu öylece,
Bakışlarında heyecan, gözlerinde buğular,
Bir şeyler olacağının habercisiydi.
Sıcacık elleriyle tutunca ellerimi,
Gözlerinde sessiz sağanak başladı.
Ellerime düşen damlalar,
Tropikal yağmurları gibiydi.
Bir şeyler anlatmak istiyordu,
Heceler kitlendi dudaklarında,
Sustu kaldı öylece!
Heyecan doruktaydı..
Bakışlarımla sorgulamak istedim,
Daha da sıkı tutup ellerimi,
Kapattı gözlerini.
“Üzülme” dercesine,başını iki yana salladı!
Şaşkın, bakakaldım bir süre!

Kaç zaman geçti?
Hatta zaman geçti mi, durdu mu bilemiyorum!
Aralayıp ıslak kirpiklerini,
Mehtapta baygın bakışlarıyla, göz bebeklerimi okşadı.
O an, anlatılmaz fırtınalar koptu içimde,
Ateşler kapladı ürkek kalbimi,
Yandıkça yanmaya başladım…
Işığın kelebeğe yaptığı gibi,gözleriyle beni esir almıştı.
Kaçmak istiyordum ancak nereye,bilmek istiyordum ancak neyi?
Eriyip varlığım silindi benliğinden
O mu ben, yoksa ben mi o olmuştum?
Gençlik yıllarımda çokça güvendiğim aklımı aradım!
Olanı biteni sorgulasın diye,
Depremde ilk kaçan tavşanlar gibi…
Beni çoktan terk etmişti !

Başını koyup omuzlarıma, sarmaladı vücudumu kollarıyla,
Yangını daha da harlattı…
Tam konuşup, bir şeyler söylemek isterken,
Sahilde yanık sesli “Sus kalbim sus “nağmeleriyle,
Bir şarkıcı konuk oldu gizemli gecemize.
Sonrasını hatırlamıyorum!

Gözlerimi zaman ve mekanı belirsiz bir ülkede açtım.
Artık onsuz bile, onunlaydım.
Orada yasaklar, kıskançlıklar hatta dedikodular da yoktu…
Uzayda kayan yıldızlar gibiydik,varlıktan öte yokluğumuzla övünüyorduk.
Tek cevher kalmıştı yangın yerinde,
Ruhlarımızla birbirimizi arıyorduk.
Adem’le Havva’dan öncesi gibi…

Halit Özdüzen

Siz O’sunuz,

Siz O’sunuz,
Hep yağmurlu ve gizemli akşamlarda,
Serin meltemlerle gelen…
Sisler ormanı bu akşam, her akşamdan daha sessiz.
Yağmurda ıslanan kumrular, daha da sokuldu birbirine.
Zamanın sonsuzluğunda batarken,
gökkuşağı ve kuşlar serenat yaptılar güneşe.
Öyle bir an ki anlatılamaz !
Gözlerimi kapatıp o anı tekrar tekrar yaşamak istiyorum.

Şölen, gelişin müjdecisiydi.
Ben “Enfüs”te beklerken,
sen “Afak”ta geldin.
Kokun, o iklimden,
Gözlerin mahmur,
ellerin süt köpüğü, kar beyaz…
Özün madde ötesi bir hamurdan yoğrulmuş,
dokun mavera kumaşından.
Duruşun Lahuti…
Ya gülüşün,
güller açtırır, soğuk kış ortasında,
Öyle güller ki anlatılamaz..
Buzları eriten bakışınla,
beni mest ettin.
Dudaklardaki nağmeler, başka bir âleme çağırır gibi…
Ayaklarımda demir prangalar.
Dünyanın yükünü yüklemişim omuzlarıma,
atmak istiyorum atamıyorum…
Kalbimde volkanlar kaynıyor, patladı patlayacak;
Ateşler sardı ruhumu,
Âşık mı oldum, yoksa aşk beni de mi eritti potasında?
Ortada kül yok, duman yok.
yandıkça yanmak istiyorum…

Ellerimi uzatıp, ”al beni, götür kendi iklimine
varlıktan usandım ”
Demek geliyor içimden,
Dudaklarım kilitlenmiş, açamıyorum…
Yine de hal lisanıyla yakarıyorum:
“Lütfedilirse,
Eriyen benliğimle,
Rahmet deryasında yıkanıp,
Bal ve süt pınarlarından
Kana kana içmek istiyorum. “

Yetmez mi “Kef /Mağarası”nda yıllardır uyukladığım,
silkinip kalkmak,
ölüler diyarından,
diriler yurduna geçmek istiyorum…
Uzat ellerini ey sevgili…
Seninle ötelerin ötesi
Çok ötelere gelmek istiyorum.

Halit Özdüzen

Anneye Asker Mektubu

ANNEYE ASKER MEKTUBU

Karşımızda haydutlar,
Kurşun yağdırmakta, üstümüze kara bulutlar
Gabar dağlarında, tepelerin ardından.
Bir ben varım orada,bir de Bayrak
Ve yüreğime güç veren Allah
Bayrağım dalgalanmalı,semalarımızda,
Özgür olmalı bu toprak.
Özgürlük için sıktım kurşunu,
Vurdum haydutları,öldürdüm anne.

Ölüm korkutmuyordu beni,
Mezarıma yeterdi bayrağımın gölgesi,
Yeter ki duyulmasın bu güzide topraklarda,
Haydut ayaklarının,postal sesleri.
Allah'a sığındım yüreğim güçle doldu,
Vatan toprağı aşkına sıktım kurşunu,
Vurdum haydutları,öldürdüm anne.

Belki masum olanlar vardı,
Haydutların aralarında,
Çocuk sayılacak,13,15 yaşlarında
Ama bu toprağı bölmek vardı kafalarında.
Vicdanı bir tarafa bıraktım,
Dedim vatanımdır ön planda,
Acımadım hiç birine, sıktım kurşunu
Vurdum haydutları,öldürdüm anne.

Bu toprak bana,ya vatan ya da mezar olacak,
Bayrağım semalarda ilelebet dalgalanacak,
Ya da tabutumun üstüne yaygı olacak.
Bu toprağa esaret damgası asla vurulmayacak,
Dedim vatan aşkına sıktım kurşunu,
Vurdum haydutları,öldürdüm anne.

SELAHATTİN ÖLMEZ

Anne

Anne diye ağlarım,her insan gibi,
Canımı acıttığında yaşamın bütün halleri.
Ben ağlarken yanar seninde yüreğin bilirim,
Derdime derman olamadığın için üzülür,
Ezilirsin kendi dünyanda ve benim içidir
Dilerinden akıttığın sevgi dolu sözleri….

Her rüzgar esişinde saçlarımı okşar sanki ellerin,
Umut sözcükleri döker bana,sımsıcacık dillerin
Sanki bir dünya saklamaktadır içerisinde gözlerin
Seni hep bu halinle hayal eder,özlerim,
Ben gurbette çaresizce yatarken,
Yorganımı üstüme örtersin değil mi anne.

Sen çok uzaklardasın belki şu anda anne,
Zira hayalin yüreğimde yanımda içimde anne.
Omzuna yaslamışım başımı,okşuyorsun saçlarımı,
Gönül bağın var burada,sunuyorsun ilaçlarımı,
Başucumdasın almışsın ellerinin içine avuçlarımı,
Okşuyorsun beni sen,hayal olsan da anne…..

Her zaman en güzel anne benim annem oldu,
Hayallerimde de olsa.
Sen hayallerde bile bir gerçeksin anne,
Senin sevgin daima olmuştur yüreğimde,
Resmin duvarımda, sevgin yüreğimde,ellerin ellerimde,
Yeter ki sen sağlıklı bu bana yeter be anne…..

Ne yaptığın börekler,pastalar kekler,
Yetiştirdiğin bin bir türlü meyve, üzüm, çilekler,
Yoktan var eyleyip giydirdiğin giysiler,
Elinle pişirerek soframıza koyduğun taze çörekler,
Önemli değil,bana sen gereksin anne,
Senin için sağlıklı gelecekler…..
Anne diye seslenip nefesini dinlediğim geceler,
Hayallerimde değil,hep yanımda olmanı istediğim
Ellerinle,dillerinle,nefesinle dolu gerçek seneler……….

Selahattin Ölmez

Gel De Sussun

Dört kitabın her birin de Yaradan,
Yarattığı herşeyi sevmesini isterken kullarından.
Seni sevmemi suç,günah saydın,
Çektirmedik dert,çile bırakmadın.

Senin zalimliğin gülünkine,
Benim çaresizliğim bülbülünkine eş.
Mecnun`unkine benzettin sevdamı,
Ne olurdu benzeseydin sende Leyla`ya

Mevsimlerin peşine takılıp,
Geçip gitti yıllar; Bak !
Ne sen huzur buldun,ne de ben,
Bırak şu inadı; gel de sussun yürekteki ağlayış

Şeref Özen

Ey Rabbim !

Yaratmak sadece sana mahsus,
Her şey kudret elin de senin.
Ol deyince oluverir dilediğin,
Yarattığın her şey kusursuz senin.

Sen! Hükmedenler hükmedenisin,
Şanın her alem de yüce senin.
Arş senin,Kürs senin,
Övülmeye layık olan yalnız sensin.

Bütün hazineler,ilimler senin,
İsteyeni ilimle yüceltirsin.
Dilediğini zenginlikle imtihan edersin
İlmin ezelden her şeyi kuşatmış senin

Sen! Her yerdesin,her şeydesin,
Tüm Kainat tespihte seni her an.
Ne uyku tutar seni,ne yorgunluk duyarsın,
Zaman ve mekanların üstünde olan sensin.

İnanan da inanmayan da kulun senin,
Hiç kimsenin ibadetine ihtiyacın yok senin.
Her canı bedenine emanet verirsin,
Eninde sonunda dönülecek olan sensin.

Din gününün sahibi sensin,
Her hesabı kolayca görürsün.
Mazlumun ahını yer de bırakmazsın,
Zalimi zulmün de bir çığlıkta boğarsın.

Dört kitabın sahibi sensin,
Levhi Mahfuz'dan verdin hepsini.
Sevgilinin kalbine indirdin Kuran'ı Kerim'i
Müslümana emrindir yaşamak şeriat rejimini.

Senin gazabından sana sığınıyoruz,
Bizi koru, bizi gözet,bizi yalnız bırakma.
Son nefeste iman üzere canımızı kabzet,
Bizleri Mahşer de sevdiklerinle beraber haşret

Şeref Özen

Ey Koca Şair (Medeniyet Dediğin)

Bütün kaleleri yıkıldı vatanın,
Ne ahlak kaldı,ne de maneviyat.
Müslüman gibi yaşamak isteyenler
Alaya alınır oldu artık.Eyvah!

Sustu diller,gönüller uyudu.
Gerçekleri söylemesi gerekenler,
Mal,can korkusu yüzünden,
Dilsiz Şeytan'a döndü artık. Eyvah!

Bitmedi hayasız oyun bitmedi hala,
Kardeş,kardeşe düştü sinsi oyunlarla.
Baştacı oldu hainler,kol gezmekte ihanet.
Her yer de yalan dolan var artık.Eyvah!

Korkarım felaket çok yakın.
Nutku tutuldu,basireti bağlandı milletin,
Görmüyor doğruyu görmesi gerekenler.
Vatan sağolsun demiyenler var artık. Eyvah!

Ey! Koca Şair Nur İçinde Yat Sen.
Bilirim: Tırnağın olamam ben.
Lakin! Yüreğim yanar oldu çoktandır,
Yapılanlar zoruma gidiyor artık. Eyvah!

Vallahi tükürürsün yüzümüze; Kalksan mezarından.
Alıp arkana gelsen Çanakkale de yatan,
Binlerce kefensiz Mehmed'i
Yüzünüze bakacak yüzümüz kalmadı artık.Eyvah!

Şeref Özen

Güneşin Battığı Yerler

Güneşin battığı yerler tutuştu yine
Hasreti ateşledi seven kalpler de
Gözler yollara düştü yine son bir ümitle
Beklendi sevilenler gelmeyeceğini bile,bile

Sevenler gülmedi, hiç gülmeyecekte
Sevilenler değer bilmedi, hiç bilmeyecekte
Bu böyledir ezelden beri,böyle de sürecek
Sevilenler gelmeyecek hasretle beklense de

Şeref Özen

Ey Koca Şair (Asım'ın Nesli)

Haya sıyrıldı indi yüzlerden,
Ayaklar altında sürünür oldu.
Utanmak utanır hal de adından,
Ar damarları patladı; Rezillik dizboyu.

Genç kızlar yarıçıplak sokaklar da,
Göbeklerin de birer hızma.
Sorunca moda diyorlar moda,
Çırılçıplak gezecekler demek ki moda olsa.

Delikanlıların kulağın da küpeler,
Diyorlar ki Sultan Selim de takıyormuş.
Neden taktığını bilense yok.
Boşver ya! Moda diyorlar moda.

Deniz kenarların da rezaletler çıkmış ayyuka,
Bir ar yerleri kapalı; Bir de göğüslerin uçları.
Kadın malzeme olmuş her türlü reklama,
Reyting almazmış orası,burası açık olmazsa.

Hırsızlık,arsızlık diz boyundan yukarı da,
Meyhaneler,barlar dizilmiş sıra sıra.
Abdest'ten haberleri yok; Guslü zaten arama,
Sorarsan herkeste Kalbler tertemiz ak pak ya.

Ey Koca Şair ! Asım'ın nesli böyle değildi,
Çiğnetmedi onlar vatanı; Öl denince öldüler.
Hayalıydı onlar hayalı; Göğüsleri doluydu iman,
Şimdikiler Asım'ın nesline her fırsatta küfreder oldu

Şeref Özen
X